25 Ocak 2010 Pazartesi

Lazer ile Yapılan Dövme Silinir mi

Lazer ile Yapilan Dövme Silinir mi
Dövme yaptırmak her nekadar amerikan kültürü olsa da sonunda medya ve basın sayesinde ülkemize de girdi ve su an gençlerimiz arasında oldukça yaygın bir konuma gelmiştir. Amerikan kültürü olmasına rağmen halkımız arasında nbu denli yaygın olan dövmenin çeşitli yapılış modelleri vardır . bu modellerden en çok kullanılanı ise lazerle yapılan dövmedir. Zamanla gençlerimiz amerikan kültürü oaln bu dövmelerden sıkılmakta ve lazerle yapılan dövme silinir mi sorusuyla karlı karşıya kalmaktadırlar. Şimdi sizlere lazerle yapılan dövmenin silinip silinmeyeceğinden bahsedelim.

Günümüzde dünyada ve Türkiye’de dövme yaptırmak gitgide popüler bir hal almıştır.Bununla birlikte dövme ( tatuaj) uygulamaları sonrası, ilk 5 yıl içinde vakaların % 90′ı dövmenin çıkarılmasını istemektedir. Günümüzde dövme tedavisi de oldukça gelişmiş imkanlara ulaşmıştır.

lazerler ort Aya çıkmadan evvel dövmeler, geleneksel cerrahi, dermabrasyon ve kriyoterapi (Buz tedavisi) gibi yöntemlerle tedavi edilmekteydi.

Eksizyon,daha önceden oldukça popüler olan geleneksel cerrahi yöntem ile dövme çıkarılabilmesine rağmen, bu yöntem çok geniş alanlara uygulanamamktaydı. Bununla birlikte bu yöntem oldukça kolay bir şekilde lokal anestezi uygulanarak yapılabilmektedir. Geniş dövmelerde bir kaç aşamada yapılan çoklu cerrahi işlem gerekebilmektedir. bu olgularda bazen başka bir bölgeden deri grefti almak gerekebilir. Bu yöntemin dezavantajı ise iz bırakabilmesidir.

Dermabrazyon diğer bir cerrahi işlemdir. Pürüzlü bir metal yüzey ile deri zımparalarak dövmenin daha az belirgin hal alması sağlanır. işlem öncesinde lokal anestezi yapılması gerekir. işlem sonrasında bir akç haftada iyileşen yüzeyel bir yara gelişir. Bir miktar Kanama olduğundan işlem sonrasında yara bir süre kapalı olmalıdır. Bu işlemde de işlem öncesi lokal anestezi ve sedasyon gereklidir.

Kriyoterapi dövmelerin tedavisinde kullanılan diğer bir yöntemdir. Muayene koşullarında yapılan bu işlem ile boya maddesini içeren hücreler h arap edilir.

Günümüzde geleneksel yöntemler halen kullanılsalar da, Lazer tedavisi dövmelerin tedavi edilmesinde etkin olması, düşük riskli olması, işlemin kansız ve minimal yan etkiye sahip olması nedeniyle standart hal almıştır. Günümüzde Q-switched lazerler en sık kullanılanlarıdır.

Laserle dövme tedavisi nasıl etkili olur
Kısa atım süresi ile deriye yönlendirilen yoğun ışık derinin üst tabakasından geçerek, dövme tarafından seçici olarak emilir. Bu yüksek enerji dövme içindeki boya partiküllerinin küçük parçalara ayrılmasına neden olur ve sonra vücucun bağışıklık tarafından deriden uzaklaştırılırlar.

Siyah boya maddesi tüm lazer dalga boylarını siyah dövmeler kolay çıkartılır. Diğer renkler ise ancak bazı lazer sistemleri tarafından emilirler ve bu nedenle bazı özel lazerler kullanılması gerekir.

Hangi dövmeler daha kolay tedavi edilir

Açık ten rengi
Koyu siyah veya mavi, yeşil renkli dövme
Amatör dövme ( Profesyonel dövmelere göre daha az pigment içerir ve daha yüzeyseldir)
Bir yıllık dövme yapılma öyküsü

işlem ağrılı mıdır
işlemi yaptıran hastalar ağrı hissinin lastik çarmasına benzediğini söylemektedirler. Lokal anestezi gerekmezken bazı hassaa hasatlara işlem öncesinde lokla anestezi sağlayan kremler uygulanabilir. Genellikle işlem bir kaç dakika sürmektedir.

Tedavi için kaç seans gereklidir
Dövme tedavisi maalesef bir seansta olmamaktadır. Amatör dövmelerde ortalama 4 seans, profesyonel dövmelerde 6-20 seans tedavi gerekebilmektedir. Tedavi seans aralıkları 2 aydır. Seanslar arasında bu ara derideki boyar maddenin Vücut tarafından emilmesi için gereklidir.

Tedavi sonrası yara bakımı gerekli midir
Tedavi sonrasında antibakterial kremler ve yara örtüsü uygulanır. Bu sayede yara temiz bir şekilde korunur. Bir kaç gün dövme alanında Güneş yanığında olduğu gibi hafif nbir hassasiyet hissedilir ve yara alanı bir kaç hafta kırmızı kalabilir.

Melekotunun Faydaları

Bitkileri tedavi amaçıyla kullana toplumlara aktığımda yaş seviyelerinin oldukça yukarıda olan toplumlar olduğunu görmekteyiz. tarihte bunun gibi bir çok medeniyet süregelmiştir. Alternatif tıp artık bir kültürden ziyade tam bir bilim alanı haine gelmniştir. ancak atalatrımızdan bu yana bazı itkileri biz hala alternatif tedavi yöntemi oalrak da kullanmaktayız. Bu bitkilerden bir tanesi de melekotudur. Melekotunun faydaları saymakla bitmez. Melekotunun en büyük faydası suyu ile ortaya çıkmakta ve içince kendine gelmektedir.

Bu bitkinin çok uzun bir tarihi vardır. Melekotunun Faydalari Romalılar bu bitkiyi tüm hastalıklarının tedavisi olarak görürler ve adet dönemi problemleri, sindirim rahatsızlıkları, ödem ve siyatik vakaları gibi geniş bir yelpazede kullanırlarmış. Anglasoksanlar andızotunun cin ve şeytana karşı dayanıklı olan mucizevi bir bitki olduğuna inanır ve aynı zamanda deri problemleri ve cüzam vakalarında kullanırlarmış. Ancak Bugün andızotunu öksürük ve nezle için kullanılan, önemli bir balgam söktürücü ve akciğer güçlendirici olarak biliyoruz. Kökü, balgamı temizlemek için, özellikle çocuklarda, öksürüğü geçirmek ve ayrıca tıkanıklık için kullanılır. Bundan başka bir polisakarit olan ve şeker hastalıklarında şeker takviyesi için kullanılan insülin içerir. doğal tedavi için kullanılan Andızotu diyaforetik (terlemeyi sağlayan) ve duretik (idrar söktürücü) bir bitkidir ve aynı zamanda bakteri ve mantara karşı etkilidir. Çin’de yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, sinir ve sindirim sistemini düzenleyici özelliği vardır. Güçlendirici bir bitki olarak, andızotu depresyon döneminde, uzayan öksürük problemlerinde ve grip gibi vakaları izleyen halsizlik hallerinde; aynı zamanda astım ve bronşit rahatsızlıklarında kullanılır. Batı’da kökü¬nün kullanılmasına rağmen, Çin’de çiçeklerinin (Inula Japonica) kullanımı tercih edilir.

Melekotu – Dang gui ve Faydaları
Dang gui Çin’in en önemli Melekotunun Faydalari güçlendirici bitkilerinden biridir. 2000 yılı aşkın bir süredir, jinekolojik problemler için kullanılmaktadır. Bu bitkinin aynı zamanda “kanı beslediği” söylenir ve bu özelliğiyle anemi vakasında, dönem ağrılarını da içeren adet problemlerinde veya doğumdan sonra güçlendirici olarak kullanılır. Bu çok yönlü bitki, ağrı kesici, kan besleyici, toksin ve eneıji cansızlığını gideren dolaşım ve karaciğer düzenleyicidir. Bunların yanında bazı antibakteriyal etkileri vardır. Orta dereceli bir idrar söktürücü olarak ve tonik özelliğiyle yaşlılıkta kabızlık problemlerini tedavi eder. Melekotunun Faydalari

Çin tıbbında geniş çapta kullanılan bu bitki, Batı’da da yaygınlaşmıştır. Dang gui, diğer adlarıyla west tang kwai ve dong guai, menopozdaki kadınlar için hazırlanan güçlendirici karışımlarda geniş çapta kullanılmaktadır.

Aktarlarda kullanıma hazır halde satılan ürünleri popülerdir

23 Ocak 2010 Cumartesi

Depilasyon Nedir Depilasyon Nasil Yapilir

Depilasyon Nedir Depilasyon Nasil Yapilir
epeydir bloga yazı yazmıyorduk. yeniden yazı yazmaya karar verdik. bugünkü yazımızda depilasyon nedir bununla ilgili cevaplar bulmaya çalışağım. Depilasyon Nedir Depilasyon Nasil Yapilir
kimyasal depilatuarlar kılı parçalayarak kolay ve ağrısız bir şekilde kılı ortadan kaldırırlar. Standart kimyasal depilatuvarlar jel, krem, losyon, aerosol, roll-on şeklinde bulunurlar ve thioglikolik asit tuzları ( sodyum thioglikolat ve kalsiyum thioglikolat) içerirler.Bu maddeler 1930 lu yıllardan beri patentli olarak kullanılmaktadırlar. Böylece Thioglikolatlatlar saç keratinindeki kükürt bağlarını hidrolize ederek parçalarlar ve böylece deri yüzeyinden kıl ayrılır. yani özellikle bacak, bikini bölgesinde, Yüz ve kol altları uygun alanların en başında yer alıurlar. Eğer kıllar uygun uzunlukta ise iyi sonuç verirler. Uygulamadan evvel kullanım kılavuzları okunmalıdır. ve Allerjik reaksiyon olup olmayacağını anlamak için küçük bir alanda test edilmelidir. Göz yakının ve kaşlara uygulanmamlıdır.

Yan etkileri tahriş, yanma, kıl kökü iltihabı, kıl dönmesi, koku maddelerine ve thioglikolatlara karşı alerjik kontak dermatittir.

15 Ocak 2010 Cuma

Kırışıklık İçin Biobella Cilt Maskesi

İÇİNDEKİLER: Harika bir karışım sizin için...
Kirisiklik İcin Biobella Cilt Maskesi
Doğal Kil,Papatya,Isırgan,Defne,Gül,Böğürtlen,Arpa özü,Buğday,Çöğen,Anason,Bal,Zeytin yağı,Hindistan Cevizi,Salatalık yağı,Karabaş,Üzüm çekirdeği,Badem Yağı,Doğal Süt,Üzerklik tohumu,Ayva,Elma,Kekik,Kakao Yağı,Havuç Yağı ve Anemon çiçeği içermektedir.Kirisiklik İcin Biobella Cilt Maskesi

Kullanılışı:

Maskeyi cildinize dairesel hareketlerle masaj yaparak ince bir zar şeklinde uygulayınız.5 Dakika sonra ılık su ile temizleyiniz. Kırışıklıkları yok etmeye, Çil ve Lekeleri temizlemeye, Göz altı morluklarını yok etmeye, Ölü Deriyi temizlemeye,Cildin nem dengesini korumaya, Cildi zararlı güneş ışınlarından korumaya yardımcı olur.Haftada en az 2-3 defa kullanınız. İlaç değildir.Harici kullanılır.Oda sıcaklığında muhafaza ediniz.Çocuklardan uzak tutunuz.Zararlı hiç bir Katkı maddesi içermez.

Doğumdan Sonra Aldiğim Kilolari Nasil Verebilirim

Doğumdan Sonra Aldiğim Kilolari Nasil Verebilirim



Doğum her kadının mutlaka taytamsı gereken bambaşka bir hazdır. Bunu kelimelerle ya da cümlelerle anlatmak mümkün değildir. Ancak bir çok kadının ortak korkularından biri de Doğumdan Sonra Aldiğim Kilolari Nasil Verebilirim kaygısıdır. Doğumdan sonr alınan kiloları vermek baız kadınlar için çok kolay olabilirken bazı kadınlar için gerçekten de zor olabilmekteir. Doğumdan Sonra Aldiğim Kilolari Nasil Verebilirim konusunda uzmanların bazıları değişik görüşler ortaya atmışlardır. Bu uzmanlardan olan Selahattin Dönmez Manken Demet Kutluay’ın fonksiyonel diyetle doğum sonrası rahatça kilo verdiğini, üstelik bunu kurabiye, kek ve makarna gibi besinleri bolca yiyerek başardığını söylüyor. İşte bu işin püf noktaları…

“Mart 2009′da ikinci kez anne olan ünlü model Demet Kutluay, lohusalık ve emzirme dönemini ideal şekilde atlattıktan sonra, yaşam tarzına uygun ve kişiye özgü olan ‘Fark Etmeden Diyet Doğum Sonrası Beslenme Programı’ ile hamilelik döneminde aldığı 20 kiloyu verme ve koruma kararı aldı. İşin püf noktası, Demet Hanım’ın metabolizma, vücut yapısı, kan bulguları ve sosyal hayatı temel alınarak, sevdiği besinlerle ve kendisi için hazırlanan fonksiyonel diyet programına uyması ve yüzde 100 etkinlik sağlamasıdır.

Demet Kutluay, bu diyet programı ve düzenli fiziksel aktivite ile hem de istediği yemekleri yiyerek kolayca kilo verdi ve bunu korumaya devam ediyor. Kutluay, kızı ve oğlu için hazırladığı ev yapımı kurabiyelerden böreklere, peynirli tostlardan, pilav ve makarnalara kadar birçok besini bolca yiyerek formunu koruyor.”

Demet Kutluay’ın zencefilli zayıflama çayı

Selahattin Dönmez, son olarak Demet Kutluay’ın kilo vermesine yardımcı olan Fark Etmeden Diyet’in Zencefilli İçeceği tarifini de paylaştı.

Demet Kutluay’ın zayıflama çayı

Malzemeler:

3 parça taze veya kuru zencefil, 1 yemek kaşığı bal, 1 dal veya rulo tarçın, 2 litre su, iri doğranmış 1 adet limonun kabuğu

Yapılışı:

Taze veya kuru zencefil parçaları ve limon kabuğu 2 litre suda kaynatılır. İçerisine rulo tarçın atılarak yaklaşık 10 dakika demlenmeye bırakılır. Su ılımaya yakın 1 yemek kaşığı bal ilave edilir ve karıştırılır. Süzüldükten sonra içime hazırdır. Ara öğünlerin ardından 1’er su bardağı tüketilmesi önerilir.

Etki Mekanizması:

Artirit ağrıları. Menstural kramplar, soğuk algınlığı, grip, boğaz ve baş ağrısında etkilidir. Yağ yakımını hızlandırır, sindirimi kolaylaştırır, mide bulantısı, gaz ve hazımsızlık şikâyetlerini azaltır.

Uyarı: Kan sulandırıcı ilaç kullananların zencefil tüketmemesi önerilir.

Penisi Uzun Gösteren Prezervatif

Sonundan bu da oldu. Halkımız erkeklerinin en çok sordukları sorulardan biri olan ideal penis boyu ya da özellikle penis boyu kompleksine girenler için Penisi Uzun Gösteren Prezervatif yapıldı. Penisi Uzun Gösteren Prezervatif henüz ülkemizde satışa sunulmadı ama satışa sunulması am meselesi gibi görünüyor. Penisi Uzun Gösteren Prezervatif nasıl çalışıyor; malzemesi normal bir prezervatiften daha kalın olan Penisi Uzun Gösteren Prezervatif penise geçirdiğinizde üzeri kaplama gibi görünmeyecek, penisinizden hariç bir ürün olduğu belli olmayacak şekilde imal edilmiştir.

Bu uzatmalı prezervatif ürününü penisinize veya dilerseniz vibratöre geçirerek de kullanabilirsiniz. Esnek olması sayesinde penisinizini sımsıkı saracak ve içinizde kalma olasılığı olmayacaktır.

Dilerseniz masturbasyon için kendiniz vibratöre takarak kullanabilir,dilerseniz sevgilinizin, eşinizin, partnerinizin penisine takması içinde alabilirsiniz. Ürün ile dilediğiniz gibi anal seks yapın, oral seks yapın, vajinanızın içini zevkle doldursun.
Penisi Uzun Gösteren Prezervatif Cilt dostudur. Alerji yapmaz. Ürün temizliğinde beyaz el sabunu ve ılık su kullanınız. deterjan ve sıcak su ürüne zarar verebilir. ürünü defalarca kullanabilirsiniz.

Dilerseniz ürünlerin yanında azdırıcı zevk artırıcı kremleri sürerek zevkinizi daha da arttırabilir, dilerseniz uyarıcı damla hap gibi ürünleri kullanarak cinsel isteğinizi arttırabilir masturbasyon esnasında daha çok uyarılabilirsiniz.

14 Ocak 2010 Perşembe

Domuz Gribi ve Ekinezya

Son zamanlarda adından sıkça söz ettiren bitkiler arasında olan ekinezya, bağışıklık sistemini güçlendirmektedir.. dahası son ayların popüler hastalığı olan domuz gribine karşı olumlu etkisi olduğuna dair bilgiler de bulunmatkadır. bu aşamada Domuz Gribi ve Ekinezya arasındaki ilişkiyi incelemek en mantıklı konu olur.

Ekinezya kullanılarak hazırlanan ilaçlar, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da uzunca bir süredir gündemde. Son yıllarlarda özellikle domuz gribinde olamk üzere her türlü grip ve nezlede ekinezyanın özünden elde edilen çayların kullanımı etkin olarak önerilmektedir. Peki Domuz Gribi ve Ekinezya arasındaki

Bu soruya yanıt verebilmek için Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ender Ergönül, Dr. Sakine Sever ve Dr. Yasemin Kocabaş, ekinezya hakkında bugüne kadar yapılmış bilimsel çalışmaları değerlendirdiler. Bir ilacın ya da bir tıbbi uygulamanın etkili olup olmadığını iddia etmek için, güncel kanıtlara dayanmak gerekiyor. Bu da yetmez, yapılmış araştırmaların güvenilirlik açısından değerlendirilmesi, sıraya konulması ve ayıklanması da gerekir. Merak edilen: Kanıta dayalı verilere bakıldığında ekinezya açısından durum nedir?

Soğuk algınlığı, nezle olarak da bilinen en sık Rhinovirüs’ün neden olduğu ve acil tedavi gerektirmeyen, kendiliğinden geçen, burun akıntısı, ateş gibi belirtilerle ortaya çıkan üst solunum yolu enfeksiyonudur. Bilinen sipesifik antiviral (virüse karşı etkili) tedavisi yoktur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık rastlanan bu enfeksiyonun tedavisinde alternatif tıp yöntemlerine sıklıkla başvurulduğunu görüyoruz. Ekinezya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da bu amaçla en çok kullanılan preparatlar arasında olup, halen Amerika’da en çok satan ikinci bitkisel ilaçtır. Birçok alanda kullanılan ekinezya, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önerilmekte (günlük üç gramlık doz) ve NIH de (National Institue of Health) ekinezya için yapılan araştırmaları desteklemektedir. Türkiye’de bazı hekimler tarafından önerilmekte, medyada reklamı yapılmakta ve piyasada satılmaktadır.

Ekinezya Nedir?
Kuzey Amerika’da yetişen ve bir zamanlar Kızılderililerin kullandıkları ekinezya bitkisi, kimilerine göre, insan vücudunun bağışıklık sistemini kuvvetlendiren tek bitki. Bakteri ve mantar enfeksiyonlarından, boğaz ağrılarına, ağız yaralarına dek pek çok hastalığa iyi geldiği iddia ediliyor. Ekinezyanın, özellikle üst solunum yolları enfeksiyonlarına, hatta romatizma ve alerjik hastalıklara iyi geldiğine dair bilgiye pek çok alternatif tıpla ilişkili web sayfasından, magazin sağlık haberlerinden ulaşabilirsiniz.

Ekinezya, yıllardır Amerikalı yerliler tarafından nezle, artrit, yılan ısırması, kuduz, nöbet ve kanser tedavisinde kullanılan bir bitkidir. Özellikle üç türü (Echinecea Angustifolia, Echinecea Pallida, Echinecea Purpurea) viral üst solunum yolları enfeksiyonları tedavisinde sık kullanılmakta. Bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri ise tam olarak bilinmiyor. Ancak fareler üzerinde yapılan deneylerde, içeriğinde bulunan glikoprotein, polisakkarid ve kafeik asid türevlerinin makrofajlar (dokulardaki enfeksiyona karşı savaşan hücreler) ve doğal öldürücü (Natural Killer) hücrelerini aktive ettiği, antiviral özellik sergilediği gösterilmiştir. Bununla birlikte Echinecea Angustifolia ve Echinecea Purpurea’da bulunan alkamidlerin anti inflamatuar (iltihap ya da ödemi azaltan ajan) etkisi olduğu gösterilmiştir. Yapılan hayvan deneyleri ekinezyanın bağışıklık sistemi üzerinde etkisinin olduğunu gösterse de insanlarda etkinliğini gösteren klinik çalışmaların sonuçları tartışmalıdır.

Bilimsel çalışmalarda genelde benzer yöntemler kullanılmakla beraber önemli bazı kıstaslar mevcuttur. Ekinezyanın soğuk algınlığında kullanımıyla ilgili yapılan çalışmalarda çok farklı ekinezya türleri içeren preparatlar farklı dozlarda kullanılmıştır. Bu durum, ekinezyanın hangi türünün ve dozunun faydalı olduğuna dair standart veriler olmaması açısından çalışmaları karşılaştırmayı güçleştirmektedir. Sonuç olarak; tüketicilere ekinezya preperatlarının çok çeşitli olduğunu ve çoğunun klinik çalışmalarla test edilmediğini belirtmeliyiz. İstatistiksel olarak anlamlı bulunamasa da bu zamana kadar yapılan çalışmalar “ekinezya purpurea”nın yapraklarının yarar sağladığı yönündedir.


Her ne kadar bu zamana kadar yapılan çalışmalar komorbid (altta yatan) bir hastalığı olmayan, sınırlı sayıda sağlıklı gönüllülerde yapılmış olsa da ekinezya preperatlarının en belirgin yan etkisi alerjik reaksiyondur. Ayrıca tüm preperatların sekiz haftadan daha uzun bir süre kullanılması önerilmemekte. Uzun süre kullanım hakkında elimizde yeterli kanıt olmadığı için böyle bir önlem alınması tavsiye edilmemektedir.

Eldeki veriler ışığında ekinezyanın soğuk algınlığında etkinliğini gösteren güçlü bir bilimsel destek saptanamamıştır. Ekinezya çaylarının, domuz gribi ve soğuk algınlığında diğer bitki çaylarından belirgin bir üstünlüğü yoktur. Fakat bu tür sıcak bitki çayları rahatlatıcı olabilirler, o nedenle de yararlı görülebilirler.

Kaynak: Herkese Sağlık Dergisi, Yıl 1, Sayı 3, Ocak 2010

12 Ocak 2010 Salı

Seks Yaparken Ağrı Tedavisi

Seks Yaparken ağrı bir çok kadının en önemli sorunlarından birdir. Seks yaparken ağrının sebepleri çeşitli olmaktadır. Bu ağrının nedeni kişiden kişiye değişebiliyor. Mesela bazı kadınlarda cinsel oalrak bir sıkıntı yokken oluşan ağrının sebebi tamamen psikolojik nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Seks yaparken ağrının tedavisi mümkündür. Seks yaparken ağrı tedavisi en başta doktor gözetiminde olmak zorundadır. Bu sebepten dolayı alacağınız tedaviyi öncelikle doktor kontrolünde almanız oldukça önemlidir. Seks Yaparken Ağrı Tedavisi konusunu işlemeden önce yapılamsı gereken bu ağrının sebeplerine inmektir. Seks yaparken ağrının baş sorumlusu nedenlerinin en başında vajinusmus gelmektedir.Vaginismus Vagina etrafındaki kasların birleşmeyi imkansız hale getirecek şekilde istemsiz olarak kasılmasıdır. Vaginismusun nedeni genellikle cinsel birleşme ile ilgili tiksindirici bir uyarandır. En sık rastlanan tiksindirici uyaranlar travmatik cinsel saldırılar, ağrılı birleşme ve travmatik pelvik muayenedir. Diğer nedenler arasında pelvik hastalık ve bilinçdışı korku ve/veya suçluluk olabilir. Tedavide sistematik duyarsızlaştırma, pubokoksigeal kas eğitimi ve Vajinal dilatörlerin kullanımı beraberce önerilir. Eşin işbirliği tedavinin etkinliğini belirleyen en ö nemli etken gibi görünmektedir.

Seks Yaparken Ağrı Tedavisi Disparöni cinsel ilişki ile birlikte tekrarlayıcı ya da kalıcı genital ağrı olması. Tekrarlayıcı ya da kalıcı genital ağrı cinsel birleşme dışındaki cinsel uyarılmayla da ort Aya çıkabilir. Disparöni vestibülit, vajinal atrofi veya vajinal enfeksiyon gibi tıbbi sorunlara ikincil olabileceği gibi psikolojik de olabilir ya da her iki durum bir arada etkili olabilir. Ayrıca vajinismusa ikincil ya da ıslanmanın olmamasına bağlı da olabilir. Tedavide nedene yönelik tıbbi ve cerrahi girişimler önemlidir. Ancak çoğu kadın için bu girişimlerin yanı sıra bilişsel-davranışçı terapi gerekli olmaktadır. Kadın cinsel işlevinde hormonları rolü hormonlar kadın cinsel işlevinin düzenlenmesinde önemli bir rol oynarlar. hayvan deneylerinde östrojenin duyuları etkilediğine ilişkin kanıtlar elde edilmiştir. Menapoz sonrasındaki kadınlara östrojen verilmesi vajina ve klitoristeki kan akımını artırır. Yaşlanma ve menapoz sonucu en sık karşılaşılan cinsel yakınmalar istek kaybı, ağrılı cinsel birleşme, cinsel yanıtın azalması, orgazma ulaşmada zorluk ve genital duyarlığın azalmasıdır. Islanmanın azalması ve duyarlığın bozulması östrojen düzeylerinin düşüklüğü ile ilişkilidir. Testosteron düzeylerinin düşük olması cinsel uyarılma, genital duyarlık, libido ve orgazmdaki azalma ile birliktedir.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Bebeğimin Uykusu Çok Düzensiz

Bebekler dünyanın en tatlı varlıklarıdır. Ancak her güzelliğin olduğu gibi bu güzelliğinde bir takım sıkıntıları vardır .Evli ve bebk ve çocuk sahibi olanlar bu duygulardan daha iyi anlarlar. Bebekler tatlıdır ancak sessiz durduklarında bu geçerlidir. Bebeğimin uykusu çok düzensiz diyen kadın sayısı hiç de azımsanamayacak kadar çoktur. Bu sebepten dolayı bebğinin uykusu düzensiz olan akdınlara bir kaç öneride bulancağız. Bebekte uyku probleminin çok sade açıklamaları olabilir; bunlardan bazıları; terlemiştir, üşümüştür, aç veya kolik rahatsızlığı çekiyor olabilir ya da sadece anne ve babasının yanında olmasını istiyordur. Her zaman bebeğin rahat olduğundan, kendini güvende hissettiğinden ve yatırmadan önce birçok kez kucakladığınızdan emin olun.

Bebek ve çocuklarda uyku problemi ve uyku problemi için bitkisel tedavi elbetteki mevcuttur.
Bebekler için uyku saatinden önce rahatlama çok çok önemlidir ve günüzümüzde bunun eksik yapıldığüı gayet açıktır.
Rahatlamasına yardımcı olmak için, her akşam bebeğin banyo suyuna bir fincan papatya çayı veya iki damla papatya yağı ekleyin; yağların suya yeterince karıştığından emin olun. hala Bebeğimin Uykusu Çok Düzensiz diyorsanız devam edelim;
Küçük bebekleri hafif bir Çin masajı rahatlatabilir; biraz papatya yağı kullanarak (20 ml tadı badem yağına bir damla karıştırın), 100 defa kollarının ön kısmını yavaşça sıvazlayın.

Süt veren anneler, geceleri bebeği beslemeden önce bir fincan papatya, Kaliforniya gelinciği, melissa veya ıhlamur çayı içebilirler veya eğer bebek biberondan içiyorsa, yatmadan yaklaşık 20 dakika önce aynı bitkilerden oluşan bir çay hazırlayıp (yemek kaşığı dozunda 500 ml suya, bir tatlı kaşığı bitki) içirebilirler.

10 Ocak 2010 Pazar

Kabızlık İçin Bitkisel Tedaviler

Kabızlık tanım oalrak hiç tuvalete gitmeme ya da çok seyrek tuvalete çıkam şeklinde tanımlanmaktadır .Kabızlık istenmeyen bir durumdur ancak kabızlık için bitkisel tedaviler de vardır. kabızlık tıp dilinde konstipasyonoalrak adlandırılır ve sulu gıdalar almayınca ve lifli gıdalar tüketmeyince baş gösteren bir hastalıktır. kabızlık için bitkisel tedavilere geçmeden önce kabızlığın sebeplerinden bahsedelim.

Kabızlık neden olur

Kabızlık yeterinde sulu ve lifli gıdalar alınmayınca ortya çıkar. Genellikle üniversiteli hastalığı oalrak da bilinir ancak çoğu zamanda gelip geçicidir bir zararı olmaz. Ancak bazı durumlarda kabızlık kendisini basura çevirebilir. kabızlık ile basurun ilişkisi burdan kaynaklanmaktadır. Kabız omayı önlemek için, sebze çorbaları ve yemekleri, mercimek, ıspanak, salata, balık ve çavdar ekmeği yemek çok faydalıdır. Ayrıca erik reçeli, bal, üzüm, kayısı veya elma yemek; bol su veya şerbet içmek de yararlıdır. Müzmin kabızlıktan şikayet edenlerin de; fazla et, yumurta, peynir, beyaz ekmek, muz gibi yiyecekleri azaltmaları, kahve çay ve sigarayı en az miktara indirmeleri, alkolü bırakmaları gerekir. Kabızlığı gideren ilaçların fazla miktarda ve uzun süre kullanılması kötü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle ilaçları kullanırken tavsiye edilen miktarları aşmamak gerekir.

Bebeğin Diş Çıkarma Belirtileri

Dişlerimiz hayatımızın en önemli bileşenlerindendir. Dişlerimize özenle bakmalıyız. Çünkü bebekken de ilerleyen zamanlarda da diş çıkarmak veya dişlere bakım yapmak gerçekten de çok çok zordur. Bebeğin diş çıkarma belirtileri çok önemlidir. bebekler diş çıakrırıken genellikle huysuz olurlar ancak zamanla dişleri çıkınca çok keyiflenirler. Özellikle yemek yedirirken yeni çıkan dişleri kaşığa çıt çıt deydirmeye bayılırlar. Bebeklerde diş çıkarma belirtileri bebekten bebeğe değişebilir. ancan genel hatlarıy huzursuzluk, ishal, isteksizlik,iştahsılık,bir şeyleri ağzına götürme isteği, özellikle bulduğu her şeyi ağzına götürme isteği doğabilir. Bebeklerde diş çıkarma belirtilerinden en önemlisi aslında huzursuzluk ve iştah kaybıdır.

Genellikle 4. aydan itibaren, bebeğin dişleri çıkmaya başlar; fakat bazı bebeklerde bu dönemin daha erken başladığı da görülür. Ağrılı olması durumunda, bitkisel karışımla bebeğin dişetlerine masaj yapmak ağrıyı hafifletebilir.

Diş çıkaran bebekler için ağrıyı dindirme ve bitkisel tedavi
İkişer damla papatya, adaçayı ve biberiye yağını, iki yemek kaşığı badem veya ayçiçeği yağma karıştırın ve temiz bir şişede saklayın. Parmağınıza yağdan biraz alın ve bebeğin dişlerine hafifçe sürün. Gerekirse 3-4 günde bir aynı işlemi uygulayın.

Problemi ve Bitkisel Uykusuzluk Tedavisi

Diş çıkarırken oluşan ağrıyı hafifletmek amacıyla kullanılan geleneksel Çin tedavisinde bir tatlı kaşığı badem yağma bir damla karanfil yağı eklenir ve hafifçe bebeğin sırtının alt kısmına masaj yapılır.

Bebeklerde Konak Tedavisi

Konak yeni doğan bebeklerin kafa derilerinde ortaya çıkan, kabuklu deri iltihabının zararsız bir çeşididir. Ayrıca bebeklerdeki konak göze hoş görünmeyen bir durumdur. Ancak bebeklerde görülen bu konaklar ciddi veya bulaşıcı değildir. Bebeklerde konak tedavisi de mümkündür. Konak bebeği rahatsız etmekten çok, anneyi endişelendiren bir hastalıktır

Konak bebeğin saçlarının dibinde oluşan kirli sarı renkte kabuklu bir deri hastalığıdır. Bebeklerde Konak Tedavisi yapmak için başına banyo yapmadan önce temiz bir tülbente kızdırılıp soğutulmuş zeytin yağını sürüp, hafifçe ovalayıp yumuşamasını bekleyin. Banyo esnasında o bölgeyi hafifçe ovarak yıkayın.Bu işlemi kabuklar kayboluncaya dek birkaç kez tekrarlayın. Bu da deri soyulmasının bir türüdür ve temizlikle bir ilgisi yoktur.

Bebeklerde Konak Tedavisi

Hercai menekşesi bebeklerde konak tedavisinin ilacıdır.Çeşitli kullanım seçenekleriyle bu konak için geleneksel bir tedavi yöntemidir; kafa derisini hercaimenekşe çayı ile yıkayabilirsiniz ya da hercaimenekşe yağını veya kremini sürebilirsiniz. Demlenmiş kadifeçiçeği yağı da bebeğin kafa derisine sürmek de uygun bir tedavi yöntemidir. Fakat özellikle yeni doğmuş bebeklerde bu yöntemler doktorunuza danışmadan uygulanmamalıdır.

Çocuklar Neden Altını Islatır

Herkesin zamanında altını ıstlatmakla ilgili bir anısı mutlaka vardır .Çocuklarda altını ıslatma belirli bir yaşa kadar görülmektedir ve bu sond erece normaldir Hatta bazı çocuklar 15-20 yaşlarına kadar bu aışkanlığı sürdürmekte bazıları ise doktor tedavisinden sorna iyileşmektedirler. Peki çocuklar neden altını ıslatır.. Bu sorunun cevabı oldukça yoğundur. Çockularıın altını ıslatma nedenler oldukça çoktur. Bunlardan bazılarını inceleyelim. Peki çocuklar altını neden ıslatır? Çocuklarda gece altına ıslatma, uyku esnasında istem dışı olarak idrar yapma durumu olarak açıklanabilmektedir. Normal şartlarda çocuklar 2-4 yaş arasında hem tuvalet eğitimi etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi ile gece ve gündüz idrar tutmayı becerebilmektedirler. Çocuklarda gece altını ıslatma rahatsızlığı genel olarak mesane gelişiminin gecikmesinden kaynaklıdır. Çocuklarda yaş ilerledikçe ve normal şartlar, mesane gelişimi de göz önünde bulundurulduğunda 3 yaşındaki çocukların %40 gibi bir oranı altını ıslatır iken 5 yaşındaki çocukların %20 ve 6 yaşındaki çocukların %10 oranı gece altını ıslatma sorunu yaşamaktadır.

Özellikle erkek çocuklarda gece altını ıslatma diğer kız çocuklarına göre daha sık yaşanmaktadır. Çocukların gece altını ıslatma soruna ebeveynler 5-6 yaşında dikkat eder ve genel olarak 7-8 yaşında doktordan yardım almaya başlar. Ülkemizde erkek çocuklarının %16 lık kısmı ve kız çocuklarının %11 lik kısmı gece altını ıslatma sorunu yaşamaktadır.

Birçok çocuk, idrar yolları olgunlaşana kadar altını ıslatabilir. Fakat bazılarında bu problem okul çağına kadar devam eder. Yatağı ıslatmak duygusal problemlere bağlı olabileceği gibi, idrar yolu iltihaplanmasına, dengesiz beslenmeye veya başka problemlere de bağlı olabilir.

Çocuklarda gece altını ıslatmanın bitkisel tedavisi vardır. Bunlardan bazılar aşağıdaki gibidir.

* Her zaman başarılı olmamasına rağmen, sıvı alımını yatmadan 2 veya 2 saat önce kesmek yaygın bir tedavi yöntemidir.
* Mısır püskülü ya da kantaron tentürlerini deneyin veya bitkilerinden eşit miktarlarda karıştırarak çay hazırlayın ve biraz bal ekleyin; günde üç defa yarım fincan girebilirsiniz, iki yaşının altındaki çocuklara pastörize edilmemiş bal verilmemelidir.
* Günde 3 defa verilen bir tatlı kaşığı at kuyruğu suyu idrar sistemini güçlendirecektir.

Çocuklarda Kabakulak Belirtileri

Hemen hemen bütün insanlar kabakulak geçirirler ve özellikle çocukluk yıllarında daha çok kabakulak geçirilmektedir. Hatta bazı yaşlı insanlara göre kabakulak geçirmeyen yaşlı bir insan ölse bile mezarında kabakulak geçireceğine dair söylentiler de bulunmaktadır. Çocuklarda kabakulak belirtileri konusuna geçmeden önce diyelim ki çoçuklarda özellikle kabakulak çok görülmektedir. Bunun sebebi kabakulağın bulaşıcı bir hastalık olması ve çocuktan çocuğa bulaşmasıdır. Çocuklarda kabakulak belirtileri arasında kulak ve yanağın şişmesi ve ağrımas ıana belirtidir.

Çocuklardaki kabakulak virüse bağlı bir rahatsızlıktır. Çocuklarda Kabakulak Belirtileri kulakların ön kısımlarının ağrıyla şişmesiyle sonuçlanan ve tükürük bezi iltihaplanmasıyla oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Tipik belirtileri, ateşi (40 dereceye kadar) takip eden genel keyifsizlik, baş ağrısı ve bademciklerin şişmesidir. Çocuklarda kabakulak genelde orta derecelidir ve evde tedavi edilebilir; fakat yetişkinler, kısırlık riskinden dolayı kabakulak tedavisi için profesyonel müdahaleye başvurmalıdırlar.

Çocuklardaki Kabakulağın bitkisel Tedavisi


* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için, bağışıklık sistemini geliştirmek için, düzenli olarak ekinezya veya sarımsak alın.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için eşit miktarlarda kekik ve adaçavından oluşan antiseptik demle (bir fincan suya iki tatlı kaşığı karışım) gargara yapın. Gargaradan önce demi süzün ve soğutun.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için taze yoğurtotu suyu, bezlerde problem olması durumunda faydalı olacaktır (her üç dört saatte bir suyun içine bir tatlı kaşığı ekleyerek için).
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için yetişkinlerde, testis veya yumurtalıkların etkilenmesi durumunda, hayıt ağacı ya da Manisa lalesi etkili olacaktır.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için bol bol civanperçemi, melekotu ve kadifeçiçeği çayı için (yetişkinler için, bir fincana bir veya iki tatlı kaşığı karışım; çocuklar için doz daha düşüktür), bağışıklık sistemini geliştirmek için, düzenli olarak ekinezya veya sarımsak alın.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için için eşit miktarlarda kekik ve adaçavından oluşan antiseptik demle (bir fincan suya iki tatlı kaşığı karışım) gargara yapın. Gargaradan önce demi süzün ve soğutun.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için için taze yoğurtotu suyu, bezlerde problem olması durumunda faydalı olacaktır (her üç dört saatte bir suyun içine bir tatlı kaşığı ekleyerek için).
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için yetişkinlerde, testis veya yumurtalıkların etkilenmesi durumunda, hayıt ağacı ya da Manisa lalesi etkili olacaktır.
* Çocuklardaki Kabakulak Tedavisi için için bol bol civanperçemi, melekotu ve kadifeçiçeği çayı için (yetişkinler için, bir fincana bir veya iki tatlı kaşığı karışım; çocuklar için doz daha düşüktür)

Bitten Kurtulma Yöntemleri Bit Nasıl Geçer

Bitten Kurtulma Yöntemleri Bit Nasıl Geçer

İnsanlığın varlığından beri bir takım parazitler insanların ve hayvanların başına bela olmuştur. İnsanların başına en büyük bela olan bitlerdir. Bit insanları özellikle de çocukları etkileyen bir parazittir. Bitten kurtulma yötemleri zamanla oldukça gelişmiştir. İlerleyen tenkolojiye berazber bite kesin çözüm de ortaya atılmıştır. Artık bitlere kesin çözümlerle ölüm mümkündür. Bitten kurtulma yöntemleri zamanında gaz gibi ilkel yöntemlerle yapılıyordu .Tabi çağımızın ilk yıllarıdna insanlar bitten kurtulmak için saçları sıfıra kadar kısaltm yöntemini de oldukça çok kullanmışlardır.

Bitler ve bağırsak solucanları gibi insana zararlı canlılar yaygın görülen parazitlerdendir ve kolayca yayılırlar. Bu parazitlerin nedenleri her zaman hijyen eksikliği değildir. Tedavi için ihtiyaç duyulacak tek şey, parazitlerin yayılmasını durdurmak için basit bitkisel tedavi yöntemleri ve önleyici tedbirlerdir.


Bitler kafa derisini kaplar ve saç köklerine yer değiştiremeyecekleri şekilde, sıkıca yumurtalarını sirke denilen yerleştirirler. En yaygın oldukları yer okullardır; eğer çocuklar sürekli saçlarını kaşıyorlarsa, hemen kontrol edin. Her zaman kullanılan bit şampuanlarına alternatif olabilecek, birçok etkili bitkisel tedavi yöntemi vardır.

Bit için bitkisel tedavi yöntemleri
Bit tedavisi için eşit miktarlarda çayağacı, kekik ve limon esansı yağlarını karıştırın; 500 ml sıcak suya 10 damla ekleyin ve saçı şampuanladıktan sonra, son durulamada kullanın. Bitler tamamen temizlenene kadar birkaç günde bir tekrarlayın.

Bitten kurtulma yöntemlerinden bir tanesi de aynı yağları 10 ml tatlı badem yağma karıştırıp, sağlam dişli bir tarağı bu karışımda ıslatın; çocuğun saçlarını bu tarakla tarayın. Bitler temizlenene kadar günde üç-dört kez bu işlemi tekrarlayın.

Çocuklarda Hiperaktivite Belirtileri

Hiperaktivite çağımızın hastalıkları arasındadır. Hiperaktivite ilk olarak 20 yüzyılın başlarında keşfedilmiş bir hastalık olup hiperaktivitenin geçmişi çok derinlerde değildir. Çocuklarda hiperaktivite günümüz toplumunda oldukça yaygıın hale gelmiştir. Çocuklardaki hiperaktivite belirtilerine geçmeden önce çocuklarda hiperaktivite nedenlerine bir göz atalım;
Başlangıçta ütün çocuklar hareketlidir, fakat zaman ilerledikçe bu hareketlilik azalır. Hiperaktiflik başka bir konudur. Hiperaktivite belirtilerin bir kısmını uyumamak, odaklanma problemi, saldırganlık ve öğrenme zorluklan oluşturur. Çocuklarda hiperaktifliğin bazı yönleri, okuduğunu geç anlamaya neden olabilir. Duygusal problemler hiperaktivite sebeplerinden sayılabilir. Hiperaktivite belirtileri çocuktan çocuğa fark edebilir. ancak yukarda saydığımız çocuklarda hiperaktivite belirtileri en genelidir.

Çocuklarda Bitkisel Hiperaktivite Tedavisi
Hiperaktivite tedavisi için sakinleştirici çaylar yararlı olabilir. Eşit miktarlarda kestere ve hodan içeren bir çay hazırlayın ve çocuğunuza günde üç defa yarım veya bir bardak içirin.

Hiperaktivite tedavisi için beslenmesine katkı olarak çuha çiçeği ya da hodan yağı kullanabilirsiniz . Biraz kekik yağı içeren hazır kapsüller bulun; okuduğunu geç anlaması durumunda ve zayıf konsantrasyon vakalarında yardımcı olacaktır.

Bu yazı sağlıklı yaşam blogunda yayınlanmıştır

Yılancık Hastalığı Tedavisi Yılancık Hastalığı

Yılancık hastalığı, doktorlar tarafından Streptokok olarak isimlendirilir. Streptokok bakterilerinin, daha az olarak da benzeri başka bakterilerin neden olduğu, mikrobik bir hastalıktır. Yılancık hastalığı halk arasında yılancık olarak da bilinmektedir. Yılancık hastalığın tedavisi ne geçmeden önce yılancık hastalığının belirtilerinden bahsedelim. Yılancık hastalığının belirtileri arasında ağrı, ateş, titreme şeklindedir. Yılancık hastalığı tedavisinde yılanla ya da yılancıklarla ilgisi bulunmamaktadır.


Yukarda adı geçen mikroplar, zaman zaman deriden gelip geçerken, kendilerine açık kapı bulurlarsa; bu daveti kaçırmayıp, hemen o bölgeye yerleşirler. Vücuda açılan bu kapı; derideki küçük bir sıyrık, yara, çıban, egzama şeklinde , derinin bütünlüğünün bozulduğu ve yıprandığıu alanlardır. Genelde yılancığın en sık oluşma yeri, genellikle yüzdür. Oysa ülkemizdeki yılancığın en çok yerleştiği bölge, bacakların dizden aşağı kısmıdır. Bunun nedeni, ayak Parmak aralarındaki, tedavi edilmeyen mantar hastalıklarıdır. Yılancık hastalığı tedavisi kendiliğinden veya kaşıntıyla oluşan çatlaklar, mikroplar için çok iyi bir giriş kapısı görevi görür. Hasta bölge, aniden ağrıyla şişip, kızarmaya başlar ve hasta; ateş, ağrı, halsizlikle yatağa düşer. Bölge; Canlı kırmızı, gergin, sert, şiş ve ağrılı olup, on onbeş cm. çaplarına varabilir. İyileştirme için, halk arasında yılancık taşı yapıştırma geleneği bulunmaktadır. Yılancık taşlarının yapışıp yapışmaması, hiç önemli olmadığı gibi; taşların iyileşmede payları da yoktur. Yani yılancık hastalığının tedavisinde yılancık taşlarının hiçbir faydasıyoktur. Eğer; ayaktaki giriş kapıları sürekli açık kalacak şekilde, ayak mantarları, tedavisiz bırakılırsa; yılancık, sık sık yineler ve bunun sonunda bacak, geri dönüsümü olmayan ve ” Fil bacağı” diye adlandırılan kaba ve kalın bir görünüme girer. Bir deri Hastalıkları uzmanı denetiminde tedavisi kolaydır. Antibiyotiklere çok iyi yanıt verir. Yinelemeleri önlemek için; giriş kapıları çok iyi aranıp, ortadan kaldırılmalıdır.

Buna çok benzeyen, fakat geniş alan şeklinde değil, çizgi şeklinde kızarma ve şişmeyle kendini gösteren ”Lenfajit” adlı hastalık vardır. Oluşum nedeni, yine derideki açık kapılardır ve etken de çoğu kez aynıdır. Bu yazı sağlıklı yaşam önerileri blogunda yayınlanmıştır. Yılancık hastalığı tedavisi için sitemize uğrayın

9 Ocak 2010 Cumartesi

Dikkat Arttırma Teknikleri

Dikkat eksikliği sorununu zamanında herkes yaşamıştır .Zamanın birinden mutlakadikkat arttırma tekniklerine ihtiyaç duymuşsunuzdur çAyrıca ilerleyen yıllarda da dikkat arttırma tekniklerine ihtiyaç duyan bir çok yetişkile de tanışmışsınızdır. Tabi hepsinin özünd edaha dikkatli olmak için yapılması gerekenlerin başında dikkat arttırma teknikleri sayseinde bişeyler başarmaktan geçmektedir. Yapılan araştırmalar çeşitli tekniklerle dikkatin yoğunlaşabileceğini göstermiştir.


Bir öğrencinin ders çalışırken, ders dinlerken, test çözerken veya sınav olurken dikkat sorunu yaşaması için mutlaka dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) yaşıyor olması şart değildir. Ortada böyle bir sorun olmasa da sınıftaki öğrenciler, dikkatlerini toparlamakta zorlanabilirler.

Günümüzde öğrenci olsun olmasın bütün insanların dikkatinin kolayca dağılmasının nedenleri arasında, insanların biyolojik yapısının, avcılık-toplayıcılık dönemindeki her harekete ve sese anında yönelebilen bir özelliğe sahip olduğu ve bu biyolojik yapının bugün de devam ettiği ama günümüzde artan uyaran sayısı karşısında dikkati belirli birkaç unsura vermekten çok, birbirinden farklı olan yüzlerce faktöre yönelme zorunluluğunun ortaya çıktığı kabul edilir. Bunun da, başta öğrencilik olmak üzere, görev ve sorumluluklara dair dikkatin, bu unsurların arasında kaybolduğu gerçeğinin altı çizilir.

Bu sebeple, dikkat sorunu yaşayan öğrencilerin çalışma ortamı ve çalışma planları, yapılandırılırken, dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırılması gerekmektedir. Karmaşık bir çalışma planı ve karmaşık bir çalışma odasında öğrencilerden yeterince dikkat ve konsantrasyon beklenmemelidir. Çağımızda hem annenin hem de babanın çalışması, onların çalışmadığı hafta sonları ise çocukların özel kurslara gitmesi, aile-çocuk iletişimini soldukça az olan sıfır noktasına kadar geriletmiştir. Duygusal ihtiyacı karşılanmayan çocuklar ise, sade öfkeli, haylaz,gergin ve huzursuz olmakla kalmamakta, aynı zamanda dikkatleri de toparlayamamaktadırlar.

Yetiştirme yurtlarındaki çocukların dikkat sürelerinin kısa olmasının nedenlerinin başında, bu duygusal ihtiyacın karşılanmıyor olması gelir. Bu nedenle ailelerin çocukları ile ona duygusal doyum sağlayan gerçekçi ve doğal ilişkiler kurması gerekmektedir.

Diğer yandan günümüzde, çocuklardan eğitim adına çok büyük başarılar beklenmektedir. Bu durum çocukta beklenti baskısı meydana getirmekte ve beklenti baskısı da dikkatin dağılmasına neden olmaktadır.

Aileler çocuklarından, ne tür ve hangi seviyede bir beklenti içerisinde olduklarını sıklıkla dile getirerek onun çalışmasını sağlamayı amaçlarlar. Oysa böyle bir yaklaşım öğrenciyi masada tutmak gibi bir sonuç doğursa da, dikkatin dağılması ve konuları anlayamama gibi asıl olumsuz sonucu da beraberinde getirmektedir.

Öğrencide yaşanan dikkat sorunlarından biri de; ailelerin her şeye olumsuz bakmasından kaynaklanan dikkat sorunudur.

Eğer aile tepkisel bir tutum ile her şeye karşı çıkıyorsa, çocuk olumsuz duyguların etkisi altında kalarak, duygusal enerjisini yitiriyor bu da dikkatin toparlanamamasına yol açıyor.

Bu nedenle ailelerin, sınav sistemini, okulları, kitapları eleştirmekten vazgeçip çocuğu eğitim gerçeklerine odaklamaya çalışmalarında fayda vardır.

Çocuk içinde bulunduğu eğitim gerçekleri ile barışık olursa, duygusal enerjisi artacağından dikkat düzeyi de kendiliğinden artmış olacaktır.

POZİTİF STRES DİKKATİ ARTTIRIR

Dopamin ve dopaminden sentezlenen noradrenalin dikkat, konsantrasyon ve bunların etkisiyle motivasyon, uyanıklık gibi işlevleri arttırmaktadır.

Bugün stres anında salgılanan noradrenalinin öğrencilerin dikkatlerinin artmasındaki etkisi bilim çevreleri tarafından kabul edilmektedir.

Bu nedenle belirli bir düzeydeki stres, öğrencilerin ders ve sınav başarıları açısından gerekli olan bir unsurdur.

Öğrenci, az miktarda da olsa başaramayacağından korkmalı ve noradrenalin salgılamalı ki dikkatinde artışlar olabilsin. Noradrenalin aynı zamanda öğrenciye sorulara karşı meydan okuma gücü vermek gibi artı bir fonksiyon daha kazandırmaktadır.

Bu nedenle, ailelerin çocuklarının faydalı stresini ortadan kaldırmaya çalışmamalarını öneriyoruz.

Peki zararlı stresi faydalı stresten nasıl ayırtedebiliriz?

Eğer çocukta aşırı el terlemesi, mide sancıları, istifra etmek gibi fiziksel belirtiler var ise, bu durum olumsuz stres yaşanmakta olduğunun göstergesidir. Hemen bir uzmana başvurulması gerekmektedir.

Dikkatli Olmamızı Sağlayan Beynimizdeki Frontal Lobu Aktif Halde Tutmalıyız.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocukların frontal loblarında beyin kan akımı ve metabolik hızında azalma olduğu gözlenmiştir (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, Prof.Dr.Selahattin Şenol, Doç.Dr.Elvan İşeri, Uzm.Psk.Aylin İlden Koçkar, HYB Yayıncılık).

Frontal lobun görevleri:

- Alınan bilgileri sıraya koyma

- Yeni bilgileri eski bilgilerle ilişkilendirme

- Davranışları kontrol altında tutma

- Uygun olmayan tepkileri baskılama

- Geleceğe ilişkin plan ve program yapma

Bunlar frontal lobun yürütücü işlevleri olarak da bilinmektedir.

Yürütücü işlev, dikkati başlatmak, sürdürmek ve dikkati başka yönlere aktarabilmek anlamına gelir.

Öğrencilerin, frontal lobun işlevini artırmak, ders ve sınav anı dikkatlerini yükseltmek için özellikle şunları yerine getirmeleri gerekmektedir:

I. Öğrenciler gördükleri her yeni konuyu birbiri ile ilişki içerisinde sıraya koyar ise dikkatlerinde artışlar olacaktır. Sistematik bilgi dikkati arttıran en temel unsurlardan biridir. Odamız dağınık iken dikkatimiz dağılıyor da bilgilerimiz dağınık iken dikkatimiz dağılmaz mı? Elbette ki dağılır. Buna mutlaka dikkat etmeliyiz.

II. Öğrenciler mutlaka gördükleri her dersin konusunu önceki derslerin konuları ile ilişkilendirmeliler ve o bilgiyi diğer bilgilere bağlayarak anlamlandırmalıdırlar. Beyin anlamlandırılmamış, ilişkilendirilmemiş olan bilgiye yoğunlaşamaz. Onu kısa sürede bellekten atar.

III. Eğer öğrenciler, ders çalışma planlarına aynen uyarlarsa anne ve babanın uyarısına meydan vermeden çalışmaya başlarlarsa dikkatleri yükselecektir. Çünkü içsel plan ve program beynin dikkat kısmını uyaracak ve öğrenci daha dikkatli olacaktır.

IV. Öğrenci, öğretmenine veya ailesine karşı ani tepki gösterme gibi davranışlarını kontrol altına almaya çalışırsa, dikkati artacaktır. Oysa bu tepkiyi göstermesi halinde, dikkati tamamen dağılacaktır.

V. Öğrencilerin dikkatini arttıran diğer önemli bir etken de, plan ve program yaparak çalışmaktır. Beyin bir sonraki hamleyi göremez ise kişi aşırı strese kapılır ve bu da dikkat dağılmasına yol açar. Bu nedenle dikkati yükseltmenin en pratik ve kısa yollarından biri, plan ve programa uygun halde çalışmaktır.

VI. Diğer yandan beyinde derse karşı ilgi uyanması sağlamak için, mutlaka o gün derste anlatılacak olan konuya on dakika kadar bir göz gezdirip derse öyle gitmek gerekir.

Bu ön çalışma öğrencinin dersi iyi dinlemesine ve konuyu anlamasına yol açmaktadır.

DİKKAT DAĞINIKLIĞI YAŞAYAN ÖĞRENCİ KONULARI ÇABUK UNUTUR

Belirli orandaki dikkat, beynin bilgiyi işlemesi, anlamlandırması ve kullanması için vazgeçilemez temel koşullardan biridir.

Beynin ön bölgesinin yani prefrontal korteksin en önemli işlevlerinden biri yürütücü işlevlerdir.

YÜRÜTÜCÜ İŞLEVLER:

- Hatırlama

- Bir görevi tamamlama

- Bilgileri değerlendirme

- Bilgileri uygulama ve hayata geçirme

- Bunlarla ilgili plan ve program yapma

gibi özelliklerden oluşur.

Öğrenciler, sistematik tekrar yaparak hatırlama fonksiyonlarını artırırken dikkatlerinin de artacağını bilmelidirler.

Öğrenciler yine, hiçbir ödevi yarım bırakmadıkları ve onu kesinlikle tamamladıkları durumda dikkatlerinin artacağını göreceklerdir.

Öğrencilerin, ders tekrarlarını, ezber şeklinde değil de değerlendirme, yorumlama, başka anlamlara ulaşma şeklinde yapmaları halinde dikkatlerinin artacağını bilmeleri gerekir.

Yine bilgileri gerek testlerle gerek deneylerle, gerekse de hayatın içinde uygulayarak dikkatin arttırılması mümkündür.

DEPRESYON VE AŞIRI KAYGI DİKKATİ DAĞITIR

Özellikle ders başarısına ve genel sınavlarla ilgili başarı beklentisine karşı öğrencilerde kaygı ve depresyona bağlı olarak, hırçınlık, huzursuzluk, öfke nöbetleri, aşırı hareketlilik ve dikkatsizlik sorunları ortaya çıkmaktadır.

Öğrencilerin kaygı bozukluğu yaşayanlarında başaramama korkusu, uykusuzluk, güvensizlik, takıntılı düşünce ve davranışlar görülür.

Bu gibi durumlarda çocuklar çoğunlukla gerçek olmayan korkulara kapılırlar, sevilmediklerini ve dışlandıklarını düşünürler.

Bu öğrenciler dikkatlerini toparlayamadıkları için ödevlerini tamamlayamazlar ve bundan dolayı da yoğun bir kaygı yaşarlar.

Okulunu, öğretmenini, arkadaş çevresini reddederek bunlardan uzaklaşırlar.

Oysa yukarda anlattığımız dikkat arttırıcı uygulamaları yaparsa, derslerini de anlayacak, ödevlerini de tamamlayacak ve bu sorunları yaşamayacaktır.

OLUMLU İLETİŞİM ÇOCUĞUN DİKKATİNİ ARTTIRIR

Çocuğun olumsuz tutumu ya da ders başarısındaki düşüş karşısında, ona karşı olumsuz bir duruş sergilemek, onu hep eleştirmek, öfkeye kapılmak, çocuğun dikkat ve konsantrasyonunu tamamen bozmaktadır.

Dikkat sorunu yaşayan çocuklarda öncelikle, özgüven veren ve onun kendi benliğine olan saygısını arttıracak davranışları ortaya koymak gerekir.

Çocuk taktir edildikçe ve zaman zaman anlamlı ödüller aldıkça sevildiğini hissedecek ve kendisini değerli olarak görecektir. Bu da onun dikkatinde kayda değer artışlara yol açacaktır.

Çocuğun dikkati arttıkça ders başarısı artacak, ders başarısı arttıkça da özgüveni artacaktır.

Anne babanın disipline yönelik davranışlarındaki tutarsızlıklar, çelişkiler, reddedici, ilgisiz ya da aşırı cezalandırıcı yaklaşımlar çocuktaki dikkat azalmasını hızlandırmaktadır.

EGZERSİZ VE SPOR DİKKATİ ARTTIRIR

Egzersiz, nefes alma ve sporun dikkati artırmaktaki rolü herkesçe kabul edilen bir durumdur.

Aşırı hareketlilik nedeniyle oluşturulamayan dikkatin spor aktiviteleri sonrasında yerine geldiği saptanmıştır.

Gerek egzersiz gerekse de düzenli ve doğru nefes alıp verme durumunda beyindeki kan dolaşımının bundan olumlu etkilendiği ve dikkatte artışlar olduğu yine bilimsel olarak ispat edilmiştir.

Değerli anne babalar sevgili öğrenciler, her sorun gibi dikkat sorunu da şüphesiz ki üzerine gidildiği zaman çözümlenebilen bir sorundur.

kaynak http://www.haberform.com/haber/dikkati-artirma-yontemleri-ogrencinin-dikkatini-artirma-yontemleri-41108.htm

Antibiyotiklerin Zararları Antibiyotiklerin Yan Etkileri

Çağumuzun doktoro bile danışmadan aldığı hatta bazı evlerde sürekli aspirin gibi bulunan Antibiyotiklerin Zararları Antibiyotiklerin Yan Etkileri hakkında en ufak bile bilgimiz var mı bven bilmiyorum. Çoğu kişinin de bu durumdan dolayı Antibiyotiklerin Zararları Antibiyotiklerin Yan Etkileri hakkında geniş bilgi sahibi olduğunu düşünmüyorum. Bu sebepten dolayı bu yazımızda Antibiyotiklerin Zararlari Antibiyotiklerin Yan Etkileri üzerinde durmayı uygun gördük.

Antibiyotiğin spektrumu yani daha sadesi etki sahası arttıkça yani genişledikçe özellikle ağızdan alınan tiplerde olmak üzere barsak ve diğer floranın bozulmasına sebep olmaktadır. Burada Flora'dan kast edilen şey aslında ağız, cilt, bağırsaklar gibi organlarda mevcut olan zararsız, hatta faydalı olan mikroplardır. Bunların normal zamanlarda vücuda za­rarı olmak bir yana başka mikropların buraya yerleşmele­rine engel olma gibi görevleri vardır. ASlında flora bozulması ile çoğu kez durdurulması zor ishaller ortaya çıkar.

Antibiyotiklerin alerji dışında karaciğer, böbrek gibi önemli organlar üzerinde zehirleyici etkileri olabilmekte­dir. Hekim kontAntibiyotiklerin Zararlari Antibiyotiklerin Yan Etkilerirolü altında verilmeyen antibiyotiklerde bu tür toksik (zehirleyici) tesirler görülebilir. Doktor kontrolü olmadan alınabilecek antibiyotikler ölümcül olabilmektedir. Bundan sonra antibiyotik kullanırken Antibiyotiklerin Zararları Antibiyotiklerin Yan Etkileri hakkında iyice düşünün.

8 Ocak 2010 Cuma

Bağırsak Solucanı Belirtileri

Bağırsak solucanı yetişkinler ve çocukların korkulu rüyası haline gelen bir hastalıktır. Bağırsak solucanı belirtileri kişiden kişiy farklılık göstermekle beraber bazı özellikleri çok geneldir. Bağırsak solucanı belirtileri arasında anüste kaşıntı mutlaka vardır .Bağırsak solucanının belirtilerinden bir diğeri de zayıflamadır. Çünkü bağırsak solucanına yakalanan çocuklar gıdalarını solucanla paylaşmak zorunda olduğundan zayıflama eğilimi göstermektedir.

Bağırsak solucanları gibi parazitler yaygın görülen parazitlerdendir ve kolayca yayılırlar. Bu solucan parazitlerin sebepleri her zaman hijyen eksikliği olmayabilir. Tedavi için ihtiyaç duyulacak tek şey, parazitlerin yayılmasını durdurmak için basit bitkisel tedavi yöntemleri ve önleyici tedbirlerdir.

Bağırsak solucanları özellikle çocuklarda yaygın olarak görülen parazitlerdir. Yüksek derecede bulaşırlar ve kolaylıkla diğer aile bireylerine geçerler.Bu sebepten dolayıevde temizlik sağlamak çok önemlidir. Tuvalete giden herkesin çıkmadan önce ellerini yıkadıklarından emin olun ve mümkünse her bireye ayrı bir tuvalet tahsis edin. Dişi kurtlar anüse yumurta bırakırlar, bu nedenle yatmadan önce çocuğunuzun poposunu kontrol edin ve eğer yumurta varsa cımbızla teker teker temizleyin.
Bağırsak solucanı için bitkisel tedavi yöntemleri
Bağirsak Solucani Belirtileri
Bitkiler, kurtların, bağırsak solucanı sorununun yok edilmesinde etkili olabilirler. Bir bardak lahana veya havuç suyuna, on damla pelin veya rezene tentürü koyun. İyice karıştırın ve dört gün boyunca, her sabah kahvaltıdan önce çocuğunuza bir bardak içirin. Tedaviyi iki hafta sonra tekrarlayın (kurdun, bağırsak solucanı yaşam dönemini kısaltmak için tedavi tekrarlanmalıdır).

Sarımsak da kurtlardan, bağırsak solucanı sorunundan kurtulmanıza yardım eder; yemeklerinizde bol bol kullanın veya tekrar enfeksiyon kapma riski görüyorsanız, Bağırsak solucanı belirtileri sarımsağın içini düzenli olarak hastalığa yakalana yedirin.

Kara Üzüm Çekirdeğinin Faydaları

Üzüm toprakları verimli ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yetişebilen bir möeyvedir. Üzümün faydaları saymakla bitmez. Özellikle kara kara üzüm çekirdeğinin faydaları epeyce vardır. Yazımıza kara kara üzüm çekirdeğinin faydalarıyla devam edeceğiz. Ancak sunu da söylemeden geçemeyeceğim. Kara kara üzüm çekirdeğinin faydaları kadar diğer üzüm çeşitleri ve kara kara üzüm çekirdeğileri oldukça yararlalıdır.
Mucizevi üzüm kara kara üzüm çekirdeğileri ödemden, nezleye kadar bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Kara Üzümün çok faydalı bir meyve olduğu bilinir. Özellikle de zihin acıcı olduğu için sınavlardan önce kara üzüm yenmesi tavsiye edilir. fakat birçoğumuz üzümü yerken çekirdeğinden muzdarip oluruz. Onu tüketmez, atarız. Hatta marketlerde en çok kara kara üzüm çekirdeğisiz üzümler rağbet görür. Halbuki uzumun çekirdeği buğun birçok Avrupa ülkesinde ilaç niyetine, tabletler halinde satılıyor. Yavaş yavaş Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlayan uzum çekirdeği, yakında bütün eczanelerdeki yerini alacak gibi.

Bu çekirdeğin en önemli yararı kan damarı onarıcısı olması. Kan damarları insan için hayati önem taşıyor. Başınızdan ayak uçlarınıza kadar her doku kanla beslenir. incecik kılcal damarlardan, geniş atardamarlara kadar, karmaşık kan damar ağı sizin yaşam hattımızdır. Eğer kan damarları yaslanır, hastalanır, zayıflar, incelir ve kan sızdırırsa, sağlığınız tehlikededir demektir. Eğer oksijeni taşıyan kan düzgün bir biçimde akmıyorsa kalp kasınız zarar görebilir. iste kara üzüm çekirdeği, zayıflamış kan damarlarını güçlendirip normal sağlıklarına döndürebilen, dolaşım bozukluklarının düzeltebilen ve önleyebilen bir yapıya sahip. Özelliği ise tamamen doğal olması… kara kara üzüm çekirdeği, damar hastalıklarını tedavi ediyor. Zayıflamış kan damarlarının yapısını güçlendiriyor. Ayrıca kara üzüm çekirdeği bilinen en güçlü antioksidan kara üzüm çekirdeğidir

Yapılan bazı testlerde, E vitamininden 50 kat daha güçlü olduğu ortaya çıkmış. ilk Fransa’da keşfedildi kara üzüm çekirdeği 40 yıldır Avrupa’da, özellikle üzum bağlarının çokluğu ile bilinen Fransa’da etkili bir biçimde kullanılıyor.

kara üzüm çekirdeği 1947 yılında Bordeaux Universitesi’nden emekli tıp profesörü, Fransız Kimyacı Jack Masquelier tarafından keşfedilmiş. kara kara üzüm çekirdeği ilk olarak hamileliğinden dol ayı aşırı ödemi olan fakültenin dekanının esine, dekan tarafından verilmiş. Masquelier o günü söyle anlatıyor; “ kadın, şişmiş bacakları ile o kadar yorgun görünüyordu ki, güçlükle yürüyebiliyordu. Yüzünden, çektiği acıları okumak mümkündü.

Ne yapabilirim de bu kadının acılarını dindirebilirim diye düşündüm. Sonra dekanın eşine kara kara üzüm çekirdeği verdiğini gördüm. Dekanın esi 48 saat içinde iyileşti O halde, ben kara üzüm çekirdeğinde özel bir şKara kara üzüm çekirdeğinin Faydalarieyler olabileceğini duşundum.

“1950′de kara üzüm çekirdeğinin faydaları Resivit olarak bilinen ve Fransa’da satılan ilk damar koruyucu ilaç olmuş. doktor Masquelier ve meslektaşları, kara üzüm çekirdeğinin varis üzerindeki etkisini doğrulayan dokuz deney yapmışlar. Bununla birlikte kara kara üzüm çekirdeği, Göz kamaşması, gece korluğu, makuler dejenerasyon gibi göz sorunlarının, arterit, saman Nezlesi, alerji ve Burun kanamalarını tedavisinde de kullanılmış. “Eğer düzenli olarak kara üzüm çekirdeği alırsanız, damar duvarlarınız güçlenecektir.” diyor Dr. Masquelier. diş eti kanayanlar kullanmalı.

Peki uzum çekirdeğine ihtiyacınız olup olmadığını nasıl öğreneceksiniz? Doktor Masquelier’in konu ile ilgili görüşleri şu şekilde: “;Sabahleyin dişlerinizi fırçalarsınız ve diş etlerinizin kanadığını görürsünüz. Ya da göz korneasında bir kan lekesi fark edersiniz. ya da geceleri kendinizi yorgun hissedersiniz, baldırlarınız şişer,

ödem olduğunu fark edersiniz. Bu durumda damar zayıflığından muzdarip-sinizdir ve uzum çekirdeği tüm bu Patolojik mekanizmalarla mücadele eder.

“1995 yılında italya’da yapılan bir araştırmada 150 miligramlık kara üzüm çekirdeğinin ağrıyı, yanma karıncalanma hissini ve atar damarların şişme derecesini azaltmada, yaygın olarak kullanılan bir eczacılık ilacından daha hızlı ve uzun sureli etkili olduğu bulunmuş. 1985 yılında da Fransa’da 92 hasta üzerinde yapılan kur kontrollü deney, 28 gün boyunca 300 miligram uzum çekirdeği almanın, ağrıyı, karıncalanma geceleyin giren bacak kramplarını ve şişkinliği Yüzde 50den daha fazla azalttığını göstermiş. kara üzüm çekirdeğini diğer bir yararı ise

gözlere. Gece görüsünde önemli olan parlak ışıkların neden olduğu göz kamaşmasını geçirmeye Yardimci oluyor.

Yine Fransa’da 100 denek üzerinde yapılan iki ayrı araştırmada 5 hafta boyunca günde 200 miligram uzum çekirdeği almanın parlak ışıklara maruz kaldıktan sonra görme keskinliğine yeniden kavuşma durumunu artırdığı ortaya çıkmış. Ayrıca testlerde kara üzüm çekirdeği urunun bir Bilgisayar ekranı karsısında çalışmanın neden olduğu göz gerilimini geçirdiği ve miyop kişilerde retinanın işlevini ve duyarlılığını düzelttiği görülmüş. kara üzüm çekirdeğinin tansiyonu ve onun sonuçlarını düzenlemeye Yardimci olabileceği de belirtiliyor.

Araştırmaların gösterdiğine göre, yüksek tansiyonlu insanlar genellikle çok geçirgen olan, zayıf kılcal damarlara sahipler. Bu da onların kılcal damar kanaması geçirme ve göz retinasındaki kan damarlarının yırtılma olasılıklarını artırıyor. Dr.Miklos Gabor’un yaptığı araştırmada kara üzüm çekirdeği yüksek tansiyonlu deneklerde kılcal damarları güçlendirmiş.

Anti-Aging etkisi kara üzüm çekirdeği damarları yenilediği için ayrıca anti-aging etkisine sahip. Yenilenen damarlar yaslılığı geciktiriyor. Böylelikle cildinizdeki yaslanma belirtileri azalıyor. Uluslararası sertifikalı organik kara üzüm çekirdeği Ekstraktinin içerdiği Proantosiyanidin, bilinen en güçlü etkisi antioksidan. kara üzüm çekirdeğinin antioksidant etkisi vitamin E’den 50, vitamin C’den 20 kat daha fazla.

Antioksidantlar, vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan ya da dışarıdan sigara, alkol, kirli hava v.s. ile alınan zararlı maddeleri etsiz hale getiriyor. Uzmanlara göre vücudun antioksidana üretimi 25 yasından sonra yavaşlamaktadır. Bu yavaşlamanın yol açtığı deformasyonları yok etmek için bilinen en kuvvetli antioksidan ise organik kara üzüm çekirdeği ekstraktidi olduğu belirtiliyor.

kara kara üzüm çekirdeği, bağ dokularını güçlendirerek cilt sarkmasına engel oluyor.
Cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasını sağlıyor. kara üzüm çekirdeğinde tavsiye edilen miktar günde 150 ile 300 miligram. Damar sağlığını korumak için gerekli doz ise günde 5-10 gram. Uzum çekirdeğinin insanlar üzerinde her hangi bir yan etkisi görülmemiş. Prof. Peter Rohdewald tarafından laboratuar fareleri, Hint domuzları ve köpekler üzerinde yapılan araştırmada doğal çekirdeğin, toksik, mutajenik, karsinojenik olmadığı tespit edilmiş.

Kan damarlarının yardıma ihtiyaç duyduğunu düşünenler.
Cildindeki kırışıklıklar günden güne fazlalaşanlar
Cildi cansız ve solgun görünenler
kalple ilgili sorunları olanlar
Ani Kalp krizi riski olanlar
Görme gücünde yaslanmaya bağlı bozulma olanlar
Şişlikler ve ödem alerjilerinde
Yüksek tansiyonda
Kolayca Kanama ve morarma eğilimi olanlar
Daha önce kanamaya bağlı felç geçirenler
Şeker hastalığı olanlar
Varis ve hemoroit gibi soruları olanlar

Meyve Diyeti Nasil Yapilir

Son günlerin popüler diyetlerinden 1 ihalişne geldi meyve diyeti. Ancak halkımızın hal kafasında 1 takım sorunlar bulunmaktadır. Meyve diyeti nasıl yapılır? MEyve diyeti nedir, meyve diyeti ne işe fayda. bu sorunlarla uğraşana halkımıza bu günkü yazımızda meyve diyeti nasıl yapılır konusunda bilgiler vereceğim.


Meyve diyeti kilo vermek ve formumuzu korumak için en çok önerilen diyet türlerinden 1idir. Fakat her diyette olduğu gibi meyve diyetinde de yanlış uygulamalar söz konusu olduğunda hem sağlık problemleri doğabilir, hem de daha fazla kilo bile alınabilir. şim sizlere meyve diyeti uygularken dikkat etmemiz gerekenleri verelim

Meyvelerin İnsanlığa faydaları
Meyvelerkanser yapıcı ve ilerletici maddelerin oluşumunu engeller. Aynı zamanda güzel 1er vitamin, mineral ve enerji kaynağıdırlar. Büyüme ve gelişmeye yardım eder, hücre yenilenmesini ve doku onarımını sağlarlar. Ayrıca meyveler yüksek miktarda posa (lif) içermesi sebebiyle bağırsakların düzenli çalışmasında ve kolesterol seviyesinin kontrolünde büyük rol oynamaktadır.

Aynı zamanda içeriğindeki yüksek posa sayesinde kişilerde doygunluk hissi yaratır. Yani kişi uzun süre açlık hissetmeyeceğinden aralarda yaptığı atıştırmalar azalır ve 1 sonraki ana öğünde fazladan besin tüketimi engellenmiş olur. Bu bağlamda; obezitenin diyet tedavisinde de yüksek posa içeren meyve ve sebzelerin rolü büyüktür. Posa içeriği yüksek olan meyveleri örneklendirecek olursak; kabuklu armut, kabuklu elma, kayısı, muz, portakal ve kuru meyveler en posalı olanlardır.

Meyveyi fazla tükettiğinizde fazla kilo alabilirsiniz
Unutulmaması gereken 1 nokta; meyvenin yeterli miktarlarda tüketilmesi gerektiğidir. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şefika Aydın “Meyveler, gereksinimden fazla tüketildiğinde fazladan enerji alımına sebep olacağından kilo kontrolüne ters etki yaratabilir” diyor. Çünkü basit karbonhidrat içeren besinlerdir. İçinde fruktoz denilen meyve şekeri vardır. Meyveler fazla yendiğinde, fazla kalori alınmasına neden olunur. Bu fazla kalori de kilo olarak geri döner. Bu yüzden meyve tüketiminde porsiyon kontrolüne dikkat edilmelidir. 1 kişinin 1 günde yemesi gereken meyve miktarı, üç-beş porsiyon arasında değişir.

Bunu değiştiren faktör kişinin yaşı, cinsiyeti ve alması gereken kalori ile ilgilidir. Bu porsiyon miktarını gün içine dikkatlice dağıtmak gerekir. Çocuklarda ve büyüme çağında meyve günde en az 3 porsiyon alınması gerekir. 1 porsiyonu gösteren örnek miktar; 1 küçük boy elma, armut, şeftali veya 1 çay bardağı kiraz, erik veya çilektir. Karpuz kavunun 1 porsiyonu iki parmak kalınlığında hilal şeklinde kesilmiş 1 ince dilim miktarıdır. Yetişkinlerde 2-3 porsiyon alımı yeterlidir.

Kiş Aylarinda Cilt Bakimi



Kış ayları geldiğinde ciltte bir kuruma özellikle yüz ve lın çevrelerinde ve ellerde çatlamalar görülmektedir.  Bu sebeplerden dolayı kış aylarında cilt bakımı yapmak ve yaptırmak çok önemlidir. Çatlak ciltlerimizde kış aylarına daha çok karşılaşmakta v edaha özenli davranmaktayız. Çeşitli kremler ve sabunlar kış aylarında cilt bakımı maksadıyla da kullanılabilmektedir.


Kışın deriyi ve cildi etkileyen en önemli nedenler soğuk hava, kuru hava, klimalar ve kaloriferle ısınan soğuk ortamlar, çevre kirliliği, kalın, yünlü, sentetik giysiler ve cilt ile yüz alın temizliğinin yaz aylarından daha az uygulanamsıdır.

Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü Dr. Buket Pençe bu gibi soru ve problemlere çare olmak için cilde bakımın nasıl  yapılması gerektiği hakkında bilgiler vermektedir.

Derimizin hava ile temas eden açık bölgeleri (yüz, eller) kışın kurumakta, kızarmakta, hassaslaşarak çatlayabilmektedir. Alerjik kişilerde yünlü, sentetik, deri giysilere karşı kontakt dermatitler kış aylarında daha sık görülmektedir. Derinin üzerinin giysiler, ter, yağ salgısı ile sürekli örtülü olması yağ bezi hastalıklarının(akne, sebore, milium kistler) artmasına neden olmaktadır. Lipofilik mantar hastalıkları pitriasis versikolor(samyeli hastalığı) ve nem artışına bağlı intertriginöz(vücuttaki kıvrım yerleri) bölge enfeksiyonları daha sık oluşabilmektedir. Bu sorunlara engel olabilmek için deri bakımında izlenebilecek 10 adım aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

Temizlik: Yüz ve vücudumuza, kurumaya engel olmak amacıyla kremli veya yağlı sabun ve jeller kullanılmalıdır.

Nemlendirme: Yüz ve vücut deri tipine uygun nemlendiriciler(gliserin, vazelin, üre, laktik asit, hyaluronik asit içerenler) her banyodan sonra uygulanmalı ve kuruluğa engel olunacak şekilde nemlendiriciler daha sık sürülmelidir.

Peeling: Kışın deri tipine göre sıklığı ayarlanarak glikolik asit, retinoik asit veya salisilik asit içeren jel, krem veya maskelerle derinin ölü tabakası yenilenmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Güneş koruması: Kış aylarında da güneş koruması devam ettirilmelidir. Özellikle karda(yansıma nedeniyle), yüksek yerlerde güneşin etkisi artmaktadır. Yağmurlu havalarda bile güneş açtığında ışığa duyarlı ciltler en az SPF: 15 – 30 arası sprey, krem veya losyon formlarındaki koruyuculardan kullanmalıdırlar.

Anti - aging: Retinoik asit, glikolik asit, askorbik asit ve peptidler, krem, serum, maske şeklinde uygulanmalı; sistemik olarak antioksidan vb. gerekli maddeler kapsül veya tablet formlarında alınmalıdır.

El bakımı: Soğuk havalarda gliserin, vazelin, lanolin içeren el kremleri daha sık uygulanmalı, el sabunları kremli veya yağlı olmalı, eldiven kullanılmalıdır.

Ayak bakımı: Kış günlerinde kalın çoraplar, bot, çizme içinde uzun süre kalan ayaklara salisilik asit ve üre içeren krem ve pomadlar düzenli olarak uygulanmalıdır. Ayrıca vücuttaki mantar öldürücü maddelerin sprey, pudra, köpük, krem şeklinde uygulanması, mantar enfeksiyonlarına karşı ayakları korumaktadır.

Saç bakımı: Saçları soğuk hava ve çevre kirliliğinden korumak için yumuşak şampuanlar ve saç kremleri uygulanması, saçları – tırnakları güçlendiren biotin, çinko, demir kullanılması kışın özen gösterilmesi gereken bir diğer konudur.

Tırnak bakımı: Tırnaklar da soğuk havalarda daha çok kırılmakta ve incelmektedir. El kremleri, tırnakları korumak için yeterli olmamaktadır. Bu nedenle tırnak koruyucu kremlerin düzenli kullanılmasına dikkat edilmelidir.

Beslenme: Beslenme de deriyi korumak için dikkat edilmesi gereken bir faktördür. A, C, E vitaminleri, çinko, bakır, demir, selenyum alımı yanında zayıflama diyetlerinin abartılmaması ve yağ, karbonhidrat kısıtlamasının dozunda yapılması önemlidir.



[tags
günlük,haber,haberler,gündem,anasayfa,web,genel,türkiye,kişisel,dünya, blog, lazer-epilasyon, medya, guncel, google,

internet, reklam, türk,mynet,diğer,youtube,seyret,yaşam, video izle,video,izle,magazin,deneme,insan,video klip,popüler

yazılar, tanıtım, maç özetleri,cemiyet haberleri,spor,sağlık]

7 Ocak 2010 Perşembe

Kemik İltihabı Tedavisi

Kemik iltihabı insanların hayatlarında olmasını istediği en son hastalıklardandır ve kesin tedavisi tedavi yönteminden ziyade kişinin fiziki özellikleriyle değişmektedir. Kemik iltihabının tedavisi kişiden kişiye değişmektedir ve bazen ağır seyreden kemik iltihabı tedavisi bulunmaktadır.

Burkulmalar ve incinmeler, bitkisel tedavilerle ilkyardım kategorisinde tedavi edilirken, yine bitkisel tedaviler kemik iltihabı ve doku romatizması gibi uzun vadeli kronik hastalıklarda da etkilidir. Tıbbi açıdan kabul görmüş tedavi yöntemleri, doku romaüzması ve kemik iltihabı gibi kronik rahatsızlıklarda aspirinle başlayıp şiddetli vakalarda steroit tedavilere yönelen güçlü ağrı kesiciler ve iltihaplanmayı önleyici ilaçlara dayanır. Bitkisel tedaviler, dolaşımı ve metabolizmayı düzene sokarak sistemden toksini atmaya yarar.

Kemik iltihabı nedir, belirtileri nelerdir ?

kemiklerde oluşan ağrılı iltihaplanmaların bağışıklık hastalığından yeme bozukluğu ya da yıpranmaya kadar birçok nedeni vardır. kemik iltihabı çeşiterine göre değişen tedaviler meydana getirmektedir. Bu nedenle, kesin tedavi için profesyonel bir kişiye danışmalısmız.

Eemik İltihabı ve Bitkisel Tedavisi
Pasif egzersiz, kemiklerin dışarıdan idare edilmesiyle, herhangi bir kası ya da bağı incitmeden hareketliliği artırabilir. Bütün rafine karbonhidraüarı, turunçgillerden meyveleri, domatesi ve aşırı miktarda kırmızı et tüketimini kesin.

Kas Hastalıkları Belirtileri

Günümüz toplumdaki engellin insanların en az yüzde 70 i kas hastalıklarından dolay ınormal işlevelerini yerine getirememektedir. KAs hastalıkları belirtileri çok fazla göstermeden ortaya çıkabilen bir hastalık çeşididir. Genellikle kas hastalıklarına yakalanan insanlar bakıma muhtaç hale gelmektedirler. Bu yazımızda kalp hastalıkları belirtileri hakkında yazacağız ve kas hastalıklarının tedavisi üzerinde duracağız. Kas hastalığına yakalanan bir kişinin genellikle işiçok zordur. Çünkü ailede hasta kişiyle ilgilenen başka kimse olmadığı için hasta yavrusuyla ilgilenen anne zamanının büyük bir bölümünü kas hastası olan bireyin bakımına ayırmak zorunda kalmaltadır.

Ancak annenin bu davranışı, çoğunlukla bilimsel yaklaşımlardan uzak ve iç güdüsel biçimde olduğundan hastanın annesi tek başına üstlendiği çocuğun bakım nedeni ile bir takım sağlık sorunları ile karşılaşmaktadır. Kocası ve yakın çevresi tarafından, kas hastası çocuk doğururduğu için hor görünen, eşi tarafından terk edilme tehdidi alan ve sosyal güvenceden yoksunlukla sıkıntılar çekilenörnekler görülmüştür. Başta anne olmak üzere aile bireyleri giderek bir kısır döngü içine girmekte, hasta çocuk adeta eve kapatılmakta, sokağa çıkarılmamakta böylece toplumdan uzak düşmektedir.

Bu son derece yanlış ve acınan bir tutum, aileye dışarıdan herhangi bir destek gelmediği taktirde giderek Patolojik bir tabloya dönüşmektedir. Sonuç itibariyle engellinin bir insan olduğu, engelli de olsa sosyal yönden geliştirilmesi ve asgari ölçülerde insanca yaşaması için gerekli ortam ve şartların sağlanması gerektiği unutulmamalıdır. Bu konuda devlet, yerel yönetim ve toplum olarak hepimizin sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk doğrultusunda ister kalıtsal ister dış faktörler, hastalığının nedeni ne olursa olsun engelli ve ailenin içinde bulunduğu depresif tablodan çekip çıkarılması, hastalığın getirdiği kısıtlamalarKas Hastaliklari Belirtileriın mini Muma indirilmesi, evde uygulanması gereken Terapinin yararı hatta zorunluluğu konusunda hasta ve aile bireylerinin ikna edilmesi gerekir.

Ancak çok çeşitli faktörlere bağlı olarak kas hastası ve aile, içinde bulunduğu psikolojik karmaşadan kendi başına çıkma, hastalığın engelliye getirdiği kısıtlamaları en aza indirme ve buna göre bir yaşam tarzına adapte olma başarısını gösterememektedir. hastalık tanısının konduğu sağlık kurumunda aileye kas hastalıkları için fizyoterapi uygulaması önerildiği ve hatta öğretildiği halde, genel olarak hasta içinde bulunduğu depresif durum nedeniyle fizyoterapiyi reddetmekte ve aile de ya hast ayı üzmemek ya da bu işe ayrılacak zamanı evin başka işlerinde kullanmak adına hasta için oldukça önemli olan fizyoterapiyi uygulamaktan uzak kalmaktadır.

Kas Hastalığı İçin Fizyoterapi Gereklidir
İlerleyen kas erimesi, kuvvet azlığı ile seyreder ve eklem hareketlerinde kısıtlama, kas kısalıkları, solunum kapasitesinde azalma, omurga ve ekstremitelerde şekil bozukluklarına yol açar. ilerleyici özellikteki kas hastalıkları şiddeti ve etkilediği alanlara göre değişik tiplerde fonksiyonel yetersizlikler yaratır. Bu yetersizlikler hasta kişinin normal bir yasam sürmesini engellemektedir. Kas hastalarının hareketsiz kalması hastalığın seyrini hızlandırmakta kas gücü azalmasına bağlı olarak fiziksel aktivitede azalma ortaya çıkmaktadır. Ayrıca hastanın giderek düşen hareket alanına uygun olarak eklem hareketlerinden azalma ve eklemlerde sertleşme meydana gelmektedir. Hem kas gücü düşmesindeki hızı azaltma ve hem de eklem kapasitelerinin korunması açısından hast Aya fizyoterapi uygulanması gereklidir. Birçok kas hastalığında solunum kasları da etkilenmekte solunum kaslarının zayıflaması yüzünden ileri dönemlerde hastada solunum sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu dönemin olabildiğince geciktirilmesi için hastaya düzenli olarak solunum kaslarını güçlendirici egzersizler yapılmalıdır. Bütün egzersizler hastanın rahatı ve yaşam kalitesinin yükselmesine katkıda bulunur.

kas hastasına ilk hastalık tanısının konulduğu zaman hastanede hasta ve ailesine ya hastalığın niteliği ve tedavi içinde fizyoterapinin yeri yeterince anlatılamamakta ya da hastanın ailesi durumu kabullenemediği için uygulamayı ciddiye almamakta ya da hasta ve ailesi kendilerine bu konuda yardımcı olacak kurumlara yönlendirilmemektedir. Kas hastalığının tipi ve nedeni ne olursa olsun nörolog ve uzman fizyo terapistin öngöreceği fiziksel egzersizlerin zamanında ve gerektiği süre kadar uygulanması hastalığın ilerleme hızının düşürülmesi, hastanın genel durumunun iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Buna rağmen görülen odur ki kas hastasına yeterince fizyoterapi yapılamamaktadır. Çünkü ya bu egzersizler hastaya zor geldiği için zamanla isteksizlik göstermekte ve özellikle anne ve baba da buna ses çıkarmamakta ya da hastanın bakımını üstlenen kişi evin bütün işlerini tek başına taşıdığından çocuğuna vakit ayıramamakta ya da fizyoterapi uygulaması hakkında yeterli bilgi ve eğitim sahibi olmadığı için hastaya gereken sürede egzersiz yaptırılmamaktadır.

Hiptermi Sebepleri

Hipoterminin çocuklar ve gençler ile yaşlılar üzerindeki olumsuz etkilerinden daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Hipotermi tıpta ani sıcaklık düşmesine bağlı gelişen bir hastlık olarak geçmektedir. hipotermiye yani hipoterminin bitkisel tedavileri de vardır. ancak biz şimdi hipoterminni bitkisel tedavilerinden bahsetmeyeceğiz. hipterminin sebepler ive nedenlerinden bahsedeceğiz. Tabi daha önce hipoterminni sebeplerinden bahsemiştik. Hipotermi yazımızı okumak için buraya tıklayın.

5 Ocak 2010 Salı

Tomografinin Zararları

Başta Tıp sektöründe çalışanlar ve doktorlar olmak üzere tıpta kullanılan aletlerin genellikel işk çağlardan getirlmiş aletler olduğunu ve hiç değişmediği kanısındadırlar . Bazi yötemler özellikle de tomografinin zararları olduğu ortadadır. Tabi gelişen teknolojiyle beraber tıp alanında da çeşitli yenilikler ortaya çıkmıştırç. Bu ortaya çıkan yeniliklerin en başında da bilgisayarlı tomografi gelmetkedir. Tabi bunlarla beraber bilgisayarlı tomografinin zararları sorusu da akıllarda kalmıştır. Yapılan araştımalarda tomografinin zararları var mı diye soranlara en büyük cevap olarak evet sözcüğü ortaya atıldı.

İtalyanın ünlü gazetelerinden La Stampada yayımlanan habere göre, San Francisco'daki California Üniversitesinde görev yapan Rebecca Smith-Bindman tarafından araştırılan bir çalışmada, tarama cihazlarının sanılandan daha fazla radyasyon yaydığı belirtilerek, bu yöntemin, yılda 29 000 yeni kanser vakasına ve 14 500 ölüme neden olabileceği kaydedildi.

Tıptaki her gelişmenin zararları ve yararları olduğunu söyleyen Smith-Bindman, hastanın tek bir tomografi uygulamasında maruz kaldığı radyasyon oranının düşük olduğunu, ancak tomografi cihazına girdikçe tomografinin zTomografinin Zararlariararları daha da artmakta olduğunu söyledi.

Smith-Bindman, hastaların alerjik olduğu ilaçlar gibi maruz kaldıkları radyasyon oranlarının da kayıtlara geçmesi gerektiğini belirterek, "Hasta şayet o yıl on kez tomografi çektirmişse bunu bilmek doktor açısından önemli olmalıdır" dedi. Smith-Bindman, tomografiye alternetif olabi lecek başka tanı yöntemlerinin de olduğunu söyleyerek, bazı durumlarda bu uygulamaya başvurmaya hiç de ihtiyaç olmadığını da sözlerine ekledi.
Bu aşamadan sonda yılda 10 dan fazla tomografiye girmemek en mantıklısı olarak görünlemtedir. Tomografinin zararları açıkça bu makalemizde ortaya kondu.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Glikom Nedir Glikom Tedavisi

Glikom hastalığı gözde görünen bir hastalıktır. Glikom Nedir ve glikom tedavisi nasıl yapılır soruları halkın en çok sorduğu sorular olmaktadır. Glikom nedir? Glikom halk arasında genellikle kullanılan adıyla Göz Tansiyonu olarak bilinen sinsi bir hastalıktır. Glikom sinsidir çünkü hiçbir bulgu ve belirti göstermeksizin sinsice ilerleyerek körlüğe varan görme kayıplarına neden olmaktadır.
Glikom nedir ve Glikom tedavisi üzerinde araştırmalar yapan K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşen Yüksel , 40 yaş ve üstü kişilerde sıklıkla görülen glokomun yani göz tansiyonunun, yeni doğan bir bebekte veya yirmili yaşlardaki bir gençte dahi görülebilen bir hastalık olduğunu belirtti.

K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşen Yüksel, glikom yani göz tansiyonun nedenleri arasında göz içi sıvısını dışarı boşaltım kanallarında yapısal tıkanıklık oluşması nedeniyle sıvının yeterli kadar akamaması ve buna bağlı gözün içindeki basıncının artması sonucu yükselen göz içi basıncının gözdeki önemli olan sinirleri bozduğunu ve körlüğe yol açtığını ifade etti.
Glikom Nedir Glikom Tedavisi
Glokom yani göz tansiyonunun, sarı nokta ve diyabet hastalığından sonra en sık körlüğe neden olan hastalık olduğuna dikkati çeken K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşen Yüksel:

"Glokom bir anda oluşan hastalık değildir. Yıllar içinde devam edebilir ve bu süreçte hasta hiç bir şey hissetmez. Glokomun en önemli özelliği, gizli seyretmesi ve erken tedavi edilmediği takdirde kalıcı körlüğe neden olmasıdır. Başlangıçta görme alanı kaybı, tünel görme ve tüp görme dediğimiz görme şekilleri ortaya çıkmakta, en son olarak da körlük oluşmaktadır. Erken tanıda tedavi şansı bulunurken, glokoma bağlı görme kayıplarında geri dönüş söz konusu değildir. Hiçbir belirti vermeyen bu sinsi hastalık ancak göz muayeneleriyle saptanabiliyor." Glikom Nedir Glikom Tedavisi hakkınd araştıma ve geliştirme çalışmaları hala günümüzde de devam edilmektedir.

Halkın bu konuda yeteri kadar bilgili olmadığını, birçok kişini hastalığın adını dahi duymadığını dile getiren Yüksel, "Tedavisi daha kolay olan uzun görme bozukluğu veya katarakt, glokomdan daha çok biliniyor. Kalıcı hasar yaratan glokoma karşı 40 yaş ve üzerindekilerin yılda bir kez göz tansiyonuna bakılması gerekir" diye konuştu.

Yüksel, özellikle ailesinde glokom hikayesi, migren ve diyabet olanların risk grubunda bulunduğunu, bu tür kişilerin glokoma karşı daha dikkatli olması gerektiğini sözlerine ekledi.

Ginkgo Biloba Alzheimer

Ginkgo Bilobanın Alzheimer hastalığına karşı iyi geldini söylemiştik. ancak amerikalılim insanları yaptıkları son araştırmalarda Ginkgo Biloba Alzheimer üzerinde hiçbir etkisi olmadığı kanıtlandı.

- Alzeimer hastalığına iyi geldiği söylenen ginkgo bilobanın hastalığa karşı etkili olmadığı bir kez daha kanıtlandı.

ABD'nin Pittsburgh Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırmasına 3 bin 69 kişi katıldı. Katılımcılar 2 gruba ayrıldı.

İlk gruba gingko biloba özütü, diğer gruba plasebo (etkisiz ilaç) verildi.

Amerikan Tıp Derneği'nin dergisinde (JAMA) yayımlanan araştırma sonucunda, gingko bilobanın görme, dil, dikkat, duyu organları, zihin ve kasların birlikte çalışması sonucu ortaya çıkan davranışlardaki hızlanma üzerinde etkili olmadığı ortaya çıktı.

Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesinden Doktor Steven DeKosky ve ekibinin geçen yıl yayımlanan araştırması da ginkgo bilobanın Alzheimer ve bunamayı önlemediğini göstermişti.

Gribin Kalp Krizi Üzerindeki Etkileri

Yılladır araştırmacılar grip ile kalp krizi arasında bir bağlantu kurmaya çalıştılar ve gribin kalp krizi üzerindeki etkilerini araştıran deneyler yaptılar. Yaptıkları deneylerde bilim adamları çok ilginç sonuçlar ortaya koydular. MEsela grip virüsünün damarlarda tıkanmaya yok açabildiğini ortaya çıkaran bilim adamları kalp krizini tetikleyen aterom plaklarındaki ani yapısal değişikliğin grip virüsü sayesinden meydana geldiğini gördüler.

Aterom plaklarındaki bu ani değişikliğin plaklardaki hücrelerde iltihap olduğunu vurgulayan hacettepe üniversitesi doktoru C. Altekin, "Grip gibi hastalıklar vücuttaki iltihabi durumun artmasına yol açmaktadır. Bu iltihabi durum aterom plaklarını da etkileyerek kalp krizi oluşmasını tetiklemektedir" dedi,

Grip Kış Aylarında Artıyor

Yapılan araştırmalarda kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin ortaya çıkışında mevsimsel farklılıklar bulunduğunu gözlemlenmiştir.

Ayrıca kış aylarında ortaya çıkan üst solunum yolu enfeksiyonlarının büyük bir bölümü grip olarak adlandırılır ve influenza adı verilen bir virüs neden olur. Bu virüse karşı oluşturulan savunma mekanizmalarının kalp krizini tetiklediği düşünülmektedir. Bu virüsün etkisi dışında kış aylarında soğuk havGribin Kalp Krizi Üzerindeki Etkileria nedeniyle hareket imkânının azalması, daha standart bir yaşamın tercih edilmesi ve ortamdaki aşırı soğuğun kalp iç ve yan damarlarında ani kasılmaya yol açması da kalp krizi riskini artırır.

By-pass ameliyatı olmuş veya stent takılmış olan hastaların grip virüsüne karşı dokdaha dikkatli olması gerektiğini doktorbelirten Altekin, "Bu hastaların ciddi olarak tespit edilip tedavi edilen damarları dışında, ciddi olamayan fakat aterom plağı içeren yaygın damar hastalıkları bulunmaktadır. Bu nedenle yeni bir kalp krizi geçirme ihtimalleri daha yüksektir. Ayrıca bu kişilerin tedavi öncesi olan damar tıkanıklığı nedeniyle kalbinin bazı bölgelerindeki hücre kaybına bağlı ortaya çıkan kalp yetmezlikleri mevcut ise bu hastalarda gripten dolayı ani nefes darlığı atakları ve akciğerde halk arasında su toplaması olarak bilinen akciğer ödemi tablosu gelişebilir.ayrdaı Gribin Kalp Krizi Üzerindeki Etkileri arasında da aşağıdaki açıklamalar vardır.

Ayrıca piyasada bulunan ve gribin neden olduğu şikâyetleri gideren ilaçların içeriğindeki maddeler ani tansiyon yüksekliği, çarpıntı, şeker hastalığı varsa şeker kontrolünde bozulmaya yol açabilir" şeklinde konuştu.

Kalp Hastaları İçin Gripten Korunma Önerileri

Kalp hastalarının gripten korunmak için diğer insanlardan daha çok dikkat etmesi ve önlemler alması gerektiğini bildiren Altekin, bu aşamada ellerin sık yıkanması, bol sıvı tüketilmesi ve oldukça çok C vitamini alınması gerektiğini söyledi. ABD'deki Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi (CBC), koroner arter hastalığı olan, damar tıkanıklığı sürecini yaşayan, by-pass olmuş, stent takılmış ya da balonla damarları açılmış hastalara ve kalp yetmezliği olan bireylere grip aşısını önerdiğini hatırlatan Altekin, şunları kaydetti.

"Kalp hastalığı sorunu yaşayanlar, gribe olması açısından daha fazla risk taşımamaktadır. Ancak kalp yetersizliği olan hastalarda grip ataklarından sonra daha ciddi solunum yolları enfeksiyonlarının oluştuğunu ve zatürrelerin de arttığı biliniyor.

Grip aşısı bunlara karşı da bir koruma sağlıyor.

Rakamsal veriler grip aşısının kalp hastalıklarına olan faydasını destekliyor. Bir yıl içinde erişkin bireylerin yüzde 10 ile 20'sinde grip hastalığı görülüyor. Koroner arter hastalığı olan bireylerde aşılanma oranı yüzde 30'lar seviyesinde. Herhangi bir kalp krizi, planlanmış bir anjiyoplasti stent işlemi için hastaneye yatan hastalara aşı yapıldığı takdirde, özellikle grip mevsiminde bu hastalardaki ölüm yaklaşık yüzde 50 oranında azalıyor.

Aşılanmayan bireylerde tekrar kalp krizi geçirme ya da ölüm oranı, yaklaşık olarak yüzde 23'ler civarında saptanırken, aşı olmuş bireylerde bu rakam yüzde 11'e düşüyor. "

Yapılan çalışmalara göre gribin her 100 bin kişiden 2'sinde öldürücü seyrettiğine de dikkat çeken Altekin, ölüm riskinin sağlıklı erişkinlere göre kalp-damar hastalığı olanlarda 52 kat, akciğer hastalığı olanlarda 120 kat, kalp-damar hastalığıyla birlikte şeker hastalığı olanlarda ise 241 kat arttığını söyledi.

Horlamanın Nedenleri Ve Tedavisi

Horlamak kişilerin kendisini rahatsız etmekten ziyade daha çok yanındakilere rahatsızlık vermelerini sağlayan ilginç bir hastalıktır. Horlamanın nedenleri ve tedavileri hakkında birazdan konuşacağız. Günümüzde horlamadan dolayı bir çok çift boşanmaktadır. Yapılan araştırmalarda sok yıllarda horlamanın sebep olduğu eş boşanmalarında epeyce artış görülmüştür. Horlamanın nedenleri ve tedavisi birazdan göreceğiz.


Ordu Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Fatma Küçüker, horlamanın artık iyice evliliği olumsuz etkilediğini belirterek, "Evli çiftler ilk olarak yataklarını ayırır ilerleyen günlerde odalarını ayırır, sonuçta bu iş boşanmaya kadar gidebilir" dedi.

Dr. Küçüker, hastaneleri bünyesinde Mart ayında açılan uyku gözlemleme laboratuvarının Türkiye'de bulunan devlet hastaneleri içinde bir ilk olduğunu ve şu ana kadar horlama nedeni ile gelen 250 dolayında hastanın tedavi gördüğünü bildirdi.

Horlamanin Nedenleri Ve Tedavisinin mümkğn olduğunu anlatan Küçüker, aşağıdaki bilgileri verdi:
Horlamanın Nedenleri Ve Tedavisi
"Horlama, teknin olarak ağız ve burun arkasındaki hava yolunda darlık meydana geldiğinde ortaya çıkan gürültü biçimindeki ses olarak biliniymektedir. Genel sebebi insanın dengesiz beslenmesi, boğaz-burun civarındaki rahatsızlıklar ve hastanın yatarken dengesiz bir pozisyonda yatmasıdır. Alkol ve sigara bağımlılığı da aynı şekilde horlamaya neden olabilir. Yine kişi eğer çok yorgun ise horlama başlar. Burada önemli unsur horlamanın sürekli olmasıdır."

Çocuklarda görülen horlamaların genel durumları ise kilodan kaynaklandığını ve bu konuda ailelerin daha dikkatli olması gerektiğini belirten Küçüker, horlamanın ciddi bir sorun teşkil ettiğini kaydetti.

Horlamanın sosyal olarak evli çiftler arasında da soruna neden olabildiğini vurgulayan Küçüker, şunları dile getirdi:

"Horlayan kişi ailenin diğer bireyleri için de uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde istenilmeyen oda arkadaşı olur. En önemlisi evli çiftler ilk olarak yataklarını ayırır, sonra odalarını ayırır, sonuçta da bu boşanmaya kadar gidebilir. Bu nedenle horlama hali hafife alınmamalı."

Tedavisi var

Horlamanın tedavi yöntemleri hakkında bilgi de veren Dr. Küçüker, çeşitli önerilerde bulundu.

Yetişkin kişilere spor yapmalarını öneren Küçüker, "Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almamalı. Uykudan 4-5 saat önce alkol almaktan kaçınılmalı. Uykudan 3 saat önce ağır yemek yenilmemeli. Aşırı yorgunluktan sakınmalı. Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmeli. Aileler, çocukların kilo almasının önüne geçmeli. Kişinin burun ve boğazında rahatsızlık söz konusu ise mutlaka hekime başvurulmalı" diye konuştu.

Ordu Devlet Hastanesi içinde faaliyet gösteren uyku laboratuvarı hakkında da bilgi veren Küçüker, horlama şikayeti ile gelen hastaların öncelikli olarak yakınlarından uyku halindeki durumuyla ilgili bilgi aldıklarını belirten doktor Küçüker, "Daha sonra hastalar bir gece burada uyutularak gece uyku hali gözlemleniyor. Horlamanın nedenleri tespit ediliyor. Eğer horlamanın sebepleri arasında kişinin burun ve boğaz kısmı ile alakalı ise tedavi o yönde yapılıyor" dedi.

Ağız Kokusunu Nasıl Önlerim

Ağız kokusu insanların baş etmekte güçlük çektiği ve sık sık kendilerine ağız kokusu nasıl önlenir diye sordukları rahatsız edici bir durumdur. Ağız kokusunun en büyük sebepleri arasında çürük diş ve furçalanmayan diş etlerinin kokuşması gelmektedir. Ağız kokusu nasıl önlenir hemen araştırığ inceleyelim.


Ağız kokusunu gidermenin en basit yolu diş macunundan geçer. diş macunu bilinenin aksine suyla ıslatılmamalıdır. Islatılan diş macunu koruyucu ve etkili olan maddesini kaybeder. Diş macunu leblebi tanesi büyüklüğünde olması tercih edilmeldir. Çünkü diş macunu sadece diş fırçalamayı kolaylaştırıcı bir alettir.

Dişleri kaç dakika fırçalamalı


Diş fırçalama hakkında bilinen Ağız Kokusunu Nasıl Önlerimyanlışlardan biri insnların dişlerini uzun süre ve sert şekilde fırçalayarak daha çok bakteri ve mikroptan kurtardığı inancıdır. Yıllarca Yapılan araştırmalar göstermiştir ki iki dakikayı aşan fırçalamanın daha çok bakteri öldürmez. Dişlerin günde en az bir kez iki dakika süreyle çok sert olmadan fırçalanması ve diş ipi kullanımıyla ideal bir diş temizliği sağlanabilir. Sigara, çay ve kahve tüketimi fazla olanlarda meydana gelen dil pası kokuya neden olabilir. Bu durumda dişler fırçalandıktan sonra dilimizi de fırçalamak gerekir.

Doğal antioksidanlar kullanın
Doğal diş fırçası ustadı olarak bilinen elmanın yanı sıra çiğ havuç yanında patlamış mısır ve kereviz özellikle yemek aralarında tüketildiğinde gerçek bir temizlik sağlayacaktır.

ELMA SİRKESİYLE GARGARA
özellikle sabahları elma sirkesiyle yapılan gargara çok yararlıdır. Ayrıca dişlerinizi fırçalayın. Sirke, lekelerin yok olmasına, dişlerinizin beyazlamasına ve dişetlerinizdeki mikropların ölmesine yardım eder.

AĞIZ KOKUSU İÇİN KAHVE ÇEKİRDEĞİ ÇİĞNEYİN
Ağız kokusu gündelik yaşamda insanı sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bir rahatsızlıktır. Kötü ağız kokusu, hem kişiyi etkiler hem de çoğu zaman mahçubiyete sebep olur. Ağız boşluğunda yaşayan bakterilerin artıkları olan sülfürlü bileşikler kötü kokuya yol açar. Kahve çekirdeği çiğnemek bu sülfür bileşenlerini ortadan kaldırır.

Kakao iyidir
Kakao çekirdeğindeki antibakteriyal içerik nedeniyle, çikolata dişlere zarar vermiyor. Şekerlemeler ise dişlerin baş düşmanı. Meyve sularındaki asit ise her türlü dişe zararlı. Aynı şekilde laktoz içeren süt de, diş çürüklerine yol açıyor.

YEMEĞİ PEYNİRLE SONLANDIRIN
Meyve suları, tatlılar, sert kıvamlı şekerler, karamel, muz gibi yiyecekler dişlerde çürük oluşturma riskini artırıyor. Tatlı yedikten sonra süt, ayran içmek ve peynir yemek, şekerin ve ortaya çıkan asidin zararlı etkilerini önler. Ph seviyesini kontrol ettiğinden dişler için koruyucu kalkan oluşturur.