15 Temmuz 2010 Perşembe

Fatih Çekirge Köşe Yazısı 16.7.2010


Fatih Çekirge Köşe Yazısı Oku 16 Temmuz 2010 Cuma full Fatih Çekirge Köşe Yazısı oku, Fatih Çekirge Köşe Yazısı full hürriyet oku,



Fatih Çekirge Köşe Yazısı oku 16 Temmuz 2010 Cuma full
15298137

Fatih Çekirge Köşe Yazısı oku 16 Temmuz 2010 Cuma full



“HABUR’daki şov” bir yol kazası mıydı?



Bu kadar basit olabilir mi? İçişleri Bakanı Atalay’a göre “yol kazası”.




Peki bu kaza yüzünden mi başladı terör... Bu kaza yüzünden mi akıyor yeniden kan?

Bu soruları sormamız gerekiyor. Çünkü bu soruları sormazsak, bu defa biz yolumuzu kaybedeceğiz..

Yine tıkanıp kalacağız...  

Silaha, öfkeye, nefrete yani teröre teslim olacağız...

O yüzden sormalıyız bu soruları...

Atalay’ın “demokratik açılım” konusundaki samimiyetine inanırım... Ama bu kadar keskin bir konuda samimiyet yetmez...

İşte buradan açıkça ve bir kez daha söylüyorum:

- “Silahı” tek çare olarak “ilah”laştırmayın...

Cenaze törenlerinden oy sandığı, çocuk kalplerinden vatansever testi yapmayın...

Habur’a böyle bakarsak;

- Habur bir yol kazası değildir...

- Habur olayı ağır bir stratejik hatadır..

Önce bunun kabul edilmesi gerekiyor. Tabii Atalay’a sorulması gereken başka sorular da var...

Örneğin;

- Teslim olmaya gelen teröristlerin bir şov malzemesi gibi kullanılacağı önceden size haber verildi mi? Verildiyse neden ciddiye almadınız?

- Faruk Bildirici’ye anlattığınıza göre haber almışsınız. Ahmet Türk size söz vermiş, siz de inanmışsınız. Yani devletin stratejisi, açılım politikası, yalnızca Ahmet Türk’ün bu sözüne mi ayarlıydı? Bu denli hassas bir politika bu sözün üzerine mi kuruldu?

GERÇEKLERDEN NE KADAR KAÇACAĞIZ?

Evet, ne yazık ki gerçekler acıdır..

Ve o gerçekleri görmek istemediğiniz sürece acı daha da artar..

İşte Habur sonrası içine yuvarlandığımız durum bu acıdır.

Peki ne olacak şimdi? Başa mı döneceğiz yine?

Gencecik çocukların, pırıl pırıl kalplerin, hayata atılmış adımların, cıvıl cıvıl umutların, aşkların, inançların defalarca vuruluşunu mu izleyeceğiz yine?

Oğlunu büyüten o anne 20 yıl sonra yine çaresizlikten çıldıracak mı? Ya da iki bacağı kopmuş sevgilisini gören genç kız yine kahrolacak...

Bir çocuk “Baba ellerin nerede” diye soracak... Babanın içinde mayınlar patlayacak. Ruhunda uçurumlar açılacak...

Öfkeden delireceğiz...

Ve o kanlı soru gelip yine dikilecek karşımıza:

- Ne olacaksa olsun artık. Gerekirse Türk ordusu bütün gücüyle Irak’ın kuzeyine girip bu terör yuvalarını temizlesin. Bunu yapamaz mıyız? (Dünkü yazımda 25 yıllık harekâtların listesi var.)

İşte o kanlı takvim önümüzde duruyor... Tam 25 yıl...

Havadan, karadan vuruşlar... Yıllardır oynanan “sınır ötesi tiyatro”... Evet bu bir “sınır ötesi tiyatro”dur. Sinir ötesidir... Sinir bozucudur...

Çünkü eğer bir devlet sınır ötesinden tehdit altındaysa gider gereğini yapar.

Oysa bizde ne oldu?

ABD’nin izin verdiği ve hedef gösterdiği kadar 25 yıl boyunca dağların bombalanması...

Dar çaplı, kısa süreli sınır ötesi kara harekâtları.. “Uydu”rulmuş istihbaratlar. Yani büyük bir operasyon yapılıyormuş gibi yapılıp orada kalması... Bu kanlı takvimden çıkan sonuç şudur:

Şu 25 yılda ne savaşı ne de barışı tam olarak becerebildik.

Gerçekler işte bu yüzden acıdır...

Ve işte artık bu acıyla konuşmak gerekiyorsa eğer.

Her defasında çözüme “Nişan al” diye başlayan o “tetik kafalı” koronun, “sınır ötesi tiyatro”su yine sahnededir...

Bu yüzden diyorum ki; Habur öyle basit bir yol kazası değildir.

Ölümlerden hayata kadar uzanan o hummalı yelpazede, yeniden akmaya başlayan kanın kapısı olmuştur Habur...

ÖFKENİN DOLDURDUĞU ŞARJÖR

fcekirge@hurriyet.com.tr




Fatih Çekirge Köşe Yazısı bugünkü köşe yazısı, Fatih Çekirge Köşe Yazısı full yazı, Fatih Çekirge Köşe Yazısı bugünkü köşe yazısı, Fatih Çekirge Köşe Yazısı full yazı,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder